Etiketler

28 Aralık 2012 Cuma


Yeni bir yıla Merhaba dememize sadece 3 gün kaldı. İçinde 3 olan herşeyi çok sevdiğim gibi 13 rakamını da özellikle severim. Olumsuz inanışların aksine hayatımın birçok döneminde 13 sayısının bana uğur getirdiğine inanıyorum. 2013'de sanki daha şimdiden göz kırpıyor bana, senin için burdayım der gibi.
Heyecanla bekliyorum gelişini.

Bu sene benden bu kadar. 2013'de görüşmek üzere... Beni yanlız bırakmayıp yazılarımı ilgi ile okuyan ve takip eden tüm arkadaşlarıma teşekkürler.

Sağlık, neşe, huzur, kahkaha ve yeni heyecanların bizlerle olacağı bir sene dileklerimle.

27 Aralık 2012 Perşembe

"21 Aralık 2012"

21 Aralık 2012 Haber Başlıkları:
“Kar Kıyamet” – Hürriyet & Sabah Gazetesi
“Karla Gelen Kıyamet” – Haber Türk Gazetesi
“Bu Rezalet Kıyamet Gelse de Aşılmaz” – Vatan Gazetesi
“Şirince’de Mali Kıyamet” – Posta Gazetesi
“Herşey Buraya Kadarmış” – Radikal Gazetesi
22 Aralık 2012 Haber Başlıkları:
“İyimserliği elden bırakmayalım, hiç olmazsa cehennemde ısınmak için yakıt parası yok!”– Hürrüyet  Gazetesi (Ertuğrul Özkök)

“Biz Öldük!” – Sabah Gazetesi
“Kıyamete Fit Girin” – Posta Gazetesi
“Yeni dosyayı açıyoruz: Yeşil itiraf ediyor. Aslında kıyametten Susurluk çetesi sorumlu” – Radikal Gazetesi

“Şok! Kandırıldık, Şeytan aslında iyiymiş” – Star Gazatesi

Sizlere sadece çok satan gazetelerin  21 Aralık Kıyamet Günü ve ertesi gün için yayınladıkları başlıkları aktarıyorum.
Ben 21 Aralık için tarafsız olan gruptaydım. Gelirse gelsin, son günümüz bügun ise öyle olsun deyip yaşadığım herşey için şükrettim sadece. İnananlara gelirsek ki bunların başında yakın aile fertlerimden bazıları da var, bana “bütün gün televizyon izlesen sende biraz olsun acaba demeye başlarsın” diye bir de beni kendi saflarına çekmeye çalıştılar birkaç gün öncesinde. Sularımızı, mumlarımızı hazır ettik hattaJ Baya bir bekliyoruz “Karanlık Günleri”.  Medayada hergün farklı haberler;  Şirince’ye giden ünlüler, kopacak kıyamete dair varsayımlar vs, o kadar çok kafamızı oyaladılar ki son 10 günün haberlerini ve asıl önemli olaylarını sorsanız kimse Kıyamet harici birşey hatırlayamaz duruma geldi. Dünya basınında takip ettiğim kadarıyla haberler bu kadar şiddetli değildi. Bizde ise baya bomba haber etkisi yarattı.
Allah aşkına sorarım size Şirince’dekiler ya da Fransa’nın Bugarach köyündekiler kurtulunca ne olucaktı, tüm dünyayı mı kurtaracaklardı?. Gidenler nasıl bir inançla ya da neyi ümid ederek gittiler, uzunca bir zaman bunu düşündüm bu hafta. Herkesin kendine göre farklı bir açıklaması var.  Sonunda öyle ya da böyle bugün hala sağlıklı bir şekilde hayattayız. Belki de Mayaların bize vermek istediği mesaj dünyayı tekrardan yaşanılır bir yer haline getirmemizdi.
Uğraşıyoruz didiniyoruz ama insanlar olarak hala dünyanın sonunu getiremedik ama her geçen gün daha da yaşanmaz hale getirmek için elimizden geleni yapıyoruz.  Şavaşlar, katliamlar, tecavüz, kızların küçük yaşta satılması, şehitlerimiz ve daha binlercesi.
Yaşadığımız gezeni yaşanır hale getirmek bizim elimizde, kötülüklere son vermek de.  Belki Kıyamet Gününden çıkarılabilecek en güzel mesaj budur.
Leman'dan duruma uygun süper bir karikatür:)

Madem yaşıyoruz ve taaa M.Ö ortaya atılan tezler, hesaplamalar  bile bu dünyayı tersine çevirmeye yetmedi o zaman Fransızların dediği gibi “Carpe diem” (Günü Yakalayın). Hergün bir öncekinden daha değerli.  

26 Aralık 2012 Çarşamba

Mutlu Yıllar


                        
                                         


Yeşil, Kırmızı, Beyaz ve Sarı desem size ne ifade eder? Bu renkler bir araya geldiklerinde size ne hatırlatır?
Yeni yıl denildiğinde ilk aklıma gelen 4’lü bu renkler oluyor, sonrasında Noel Baba, geyikler, çam ağacı, süsler, mumlar, çanlar harika bir görsel şölen. Yılbaşı gecesinden çok tüm caddelerin, hatta evlerin farklı renklere bürünmesi, insanların sokakta küçük de olsa birbirini mutlu etmek için hediyeler alması benim en keyif aldığım zaman.
Her Aralık ayında içimden tonlarca şey geçiyor; bir heyecan, bir kıpırtı gelecek seneye dair yeni umutlar. Çocuklar gibi içim içime sığmıyor. Hiç üşenmeden her sene o ağacı aynı keyifle süslemek, sonrasında ışıklarını yakıp karşısına geçip oturmak, belkide hayaller kurmak. Bir çocuğun dünyanın tüm kötülüklerinden, zor günlerinden habersiz kurduğu tertemiz kar saflığında hayaller ve umutlar.
Bazen diyorum kendimi Nişantasına atsam, ışıklar altında yürüsem, renkli sokakların tadını çıkarıp akşam bir kafede oturup kahvemi yudumlasam, bazen ise dağda doya doya kayıp, beyazın ve özgürlüğün keyfini çıkarsam sonrasında şömine başındaki ağacın altında şarabımı yudumlasam, bazen de bir uçağa atlayıp Paris’de olsam, Champs Elysees’e deki mağazaların önünde saatlerce durup vitrinlere baksam, özellikle oyuncak mağazalarının önünde bir ileri bir geri haraket eden noel babaların gerçek olmadığını bile bile elini uzatıp bana “Merhaba” diyeceğini hayal etsem. Tüm bunlar benim için yılbaşını keyifli hale getiren düşünceler.
Renkli kurabiyeler, çubuk tarçın kokusu, noel müzükleri ve çam ağacı... Ocak doğumlu olsamda kış ve sonbaharı sevmeyen bir insan olarak Aralık ayında içimde hisettiğim heyecan bana hep neşe veriyor.
En sevdiğim özlü sözlerden biri: “Drop the last year into the silent limbo of the past. Let it go and welcome the new year with new hopes and excitement”
Bir önceki yıl ve yaşananlar geçmişte kaldı artık yepyeni umutlarla önümüze bakma zamanı. Geçen sene sahip olduğunuz tüm güzelliklere ve mutluluklara dört elle sarılın  ve sahip çıkın. Sizi mutsuz ve huzursuz eden herşeyden ise bir bir vazgeçin. Unutmayın her yenı yıl bize istediğimiz dilekleri gerçekleştirmek için fırsat. Hayallarinizden asla vazgeçmeyin ve peşinden koşun. Dünyanın neresinde olursanız olun yeni senenin tadını çıkarın ve hiçbirşeyi ertelemeyin...
2013’ün çam ağacı kadar renkli ve neşeli, kar taneleri kadar beyaz ve huzur dolu geçmesini dilerim.
                                       

24 Aralık 2012 Pazartesi

Karanlığın Elli Tonu


                                                             
Grinin Elli Tonunu okuduğumda kitabın kahramanı Christian ile baş edilebilir diye düşünmüstüm . Hatta hayır demek olanaksız gibi de büyük bir cümle kurmuştum. Merakla ikinci kitabı okuduktan sonra bu düşüncemde yanılıyor olabileceğimi hissettim.
Herşeyin dışardan mükemmel göründüğü bir ilişki, sonsuz özveri, karanlık sırların birer birer gün yüzüne çıkması, baş kaldırı, geçmişi sürekli bir gölge gibi arkanda hissederek güne başlamak, kıskançlık, tutku ve büyük bir karar...
Karanlığın Elli Tonu fantazi dünyasından yine uzaklaşmazken ilkinden farklı olarak oldukça polisiye ağarlıklı. Bence elinizden bırakamayacaksınız hatta büyük kararların sonucunu görmek için Özgürlüğün Elli Tonunu’da okumanız gerekecek. Ben okumaya başladım bile.

21 Aralık 2012 Cuma

Misina Balık Restaurant

Yazarken bile ağzımın sulandığı bir balıkçı Misina. İnanın bana Anadolu yakasının en iyi balıkçısı diyebilirim. Mekan Fenerbahçe Dalyan’da ara sokakta yer alıyor, hatta kapıdan bakıldığında modern bir çay bahçesi imajı çiziyor ama içeriye girip meze dolabına yaklaştığınızda nereye geldim ben dememeniz imkansız. Birde seçtiğiniz lezzetlerin sofranıza servis edildiği anı hayal edin. Özellikle kullandıkları Zeytinyağ’ına hayran kaldık. Sorunca tabikide Edremit yöresinden geldiği kaçınılmaz gerçeği ile karşılaştık. İlgilenenler için markanın adı “Ayvada”. Kendinizi kaptırıp ekmek banmaya başlarsanız arkadan gelecek meze ve balıklara yer kalmayabilir, uyarmadı demeyin. Neler yiyebileceğinize gelirsek;
Başlangıç olarak: Ahtapot söğüş, ızgara kalamar, levrek marine, karışık ege ot tabağı, tereyağında jumbo karides en lezzetli seçenekler arasında.  Ara sıcak karidesli enginar beğendi, kalkan tandır (mevsimi ise), balık köfte. Ana yemekte balık tercihi size kalmış ama bugüne kadar neyi denediysem hepsi başarılıydı. Balıkta önemli olan pişirirken balığı kurutmamaktır, mekan oldukça kalabalık olmasına rağmen herkesin tabağındaki lezzeti eşit tutturmayı başaran aşcıya birkezde buradan teşekkürler. Bu arada kabuklu deniz ürünleri seviyorsanız onlarda mevcut. Fazla anlatmama gerek yok meze dolabını gördüğünüzde kararı kendiniz verin. 
Manzaralı, rahat, konforlu ve çok şık bir mekan canlandırmayın gözünüzde. Bahçe kısmı dediğim gibi çay bahçesinin modern versiyonu ve sigara içilebiliyor. İç mekan ise biraz Yunan tavernası tadında ve daha derli toplu. Keyifli yunan müzikleri de çalıyorlar ama ancak içerde oturunca duymak mümkün oluyor.
Haftaiçi 12:00 -23:00 arası hizmet veren mekan haftasonu 1:00’e kadar açık. Oturan olursa biraz daha  uzayabiliyor. Rezervasyon yaptırmadan gitmeyin özelliklede haftasonu yer bulmanız imkansız.
00-90- 216-550-0258
Fenerbahçe Mh.  Doktor Faruk Ayanoğlu Caddesi No:34, Kadıköy, Türkiye


*****************************************************************************
Misina Restaurant - Try the best fish mezes in Anatolian side
Suggestions for starters: Octopus, calamari, marine sea bass, Aegean special green herbs, shrimp in butter. Main dish: Sea bass, sea bream, turbot. Dessert: volcanic, hot semolina dessert with ice cream inside.
If you are interested you can order lobster but don’t forget to negotiate for its price.
Varieties of great fish mezes should be tasted from Aegean.  You will understand what I mean when you see the meze refrigerator. Please don’t look for a sea view, the place is at a neighborhood street.
They serve between 12:00 to 23:00 PM. Restaurant is open till 1:00 PM during weekends.
Fenerbahçe Mh.  Doktor Faruk Ayanoğlu Caddesi No:34, Kadıköy, Turkey

20 Aralık 2012 Perşembe

X Restraurant: Manzaraya Değer…


X Restaurant İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) merkezi olan Şişhane’deki Deniz Palas’ın en üst katında, ambiyansı ve manzarası ile  kaliteli bir ortam. Iç mekan ışıklı ortamlardan hoşlananlar için oldukça karanlık olabilir ama burada amaç tamamen Istanbul’un Tarihi yarımada manzarasını gözler önüne sermek. Ilk tanışma veya buluşma yemekleri için oldukça uygun bir manzara. Masalara konan ufak mum ısıkları eşliğinde tüm romatizm havasını burada yakalamanız mümkün. Özellikle dışarda oturmanızı tavsiye ederim, hele birde yakamoza denk gelmişseniz değmeyin keyfinize...
Yemekleri ve menüyü aynı heyecan içinde anlatamayacağım ne yazık ki. Başlangıç olarak enginar salatası, ana yemek olarak da et tercih ettik. Hiçbiri kötü değildi fakat aklımda yer eden lezzette de olduğunu söyleyemem. Manzara için kesinlikle birkez daha gidebilceğim bir mekan. Ahh unutmadan yemek tabakları Güngör Taner imzalı, herbiri birbirinden farklı sanat eseri tadında. Hergün 11:30 – 02:00 arası hizmet vermekte. Özellikle yabancı müşterilerinizi ağarlayabilceğiniz iş yemekleri içinde tavsiye edebilirim. Turistleri bu manzaraya karşı Istanbul’a aşık edebilirsiniz.
Son olarak yazın ya da baharda daha keyifli olabilir.
Sadi Konualp Caddesi No:5. 00-90-212-334-0845
*****************************************************************************
Contemporary styled "X Restaurant"
Restaurant X is located on the top floor of IKSV’s (Istanbul Foundation for Culture and Arts). Fascinating view of The Golden Horn and the historical peninsula. Terrace area is really nice with soft music. Excellent choice for a special evening, could also be a first date dinner:)
Plates are painted, designed & hand-made by a Turkish artist Güngör Taner. Take a taxi or arrange your own private hire transportation.  Wine list is extensive with Turkish, Chili, French choices.  Better to go there for a drink rather than having a full course. It is open every day between 11:30 and 02:00. The place is suitable for couples, celebrations / anniversaries, business dinners
Your style can be chic with heels and elegant.

Sadi Konualp Caddesi No:5. 00-90-212-334-0845


17 Aralık 2012 Pazartesi

No 37



Hepimiz Cindrella masalını mutlaka ebeveynlerimizden ya da büyük annelerimizden dinlemişizdir. Üvey annesi ve üvey kız kardeşlerinin yanında zorluk içinde büyüyen Cindrella’nin bir gün dileği gerçek olur. Bir peri onu harika bir şekilde süsler ve partiye katılmasını sağlar. Orada rüyalarının erkeği ile tanışır ve ta ta mutlu son. Adam bütün kasabayı dolaşarak Cindrellan’nın o gece kaybettiği ayakkabının diğer eşinin uyacağı kızı arar, sonunda bulur ve evlenir.

Gerçek hayata yansıttığımız da aslında hikaye ile benzerlik gösterir. Erkekler ya da kadınlar ayakkabının gerçek sahibini bulana kadar sürekli denerler. Hatta ‘Sizde bir deneseniz belki size de uyar’ düşüncesi ile ısrarcı olarak.

Gün gelir tam numarayı bulur ve mutlu son için ilk adım atılır. Aslında genelde o adımdan sonrası en önemlisidir. Saygı ve sevgi çok sağlam temellere oturmamış ise pamuk ipliğine bağlı gibi her şey sökülür ve o çok sevdiğiniz, güvendiğiniz kişi birden hiç tanımadığınız birine dönüşür.

Günümüzde ilişkilerin yürümeme sebeplerinden biride ayakkabının gerçek sahibini ararken çok fazla detaya inmemiz. Bu deneme yanılma süreci sonucunda sadece kalp değil ayaklarda deforme olur. Aslında elinizdeki ayakkabı 37’dir ama bir türlü kimseye uymaz çünkü ayaklarda tıpkı yüreklerimiz gibi kemik bağlamıştır. Kadın da erkek de bir mutlu, bir mutsuz, aşık, terk edilmiş, aldatılmış, çok sevmiş oyununu oynarken sırf kendi kırılmasın diye sürekli karşı tarafa gardını almış şekilde dolaşır. Aslında istediği mutlu bir birliktelik iken karşılıklı mükemmeliyet listesi uzar gider.

Şimdilerde her geçen gün  geçmişten daha da uzaklaşıyoruz. Masallardan, romanlardan ve mutlu sonlardan da. Teknoloji, gelişen dünya her şeye kolay ulaşabiliyor olmak bizi mantıksal olarak ileriye götürse de duygusal olarak her geçen gün daha da materyalist hale getiriyor. Lütfen yazıyı okuduktan sonra şöyle bir 5 dakika düşünün ve kendinizin nerede olduğuna dürüstçe bakın. Hala sağlam bir 37’misiniz yoksa çoktan deforme mi oldunuz?

10 Aralık 2012 Pazartesi

48 Saniye


"Sanki gemisini başıboş bırakmış bir kaptan gibiydim. Öylesine sürükleniyor, kontrolü elimde tutmak bir yana hep durumu kurtarmaya çalışıyordum. Ve hayat bir dümenin başında, gemiyi kullanmayı öğrenemeden geçip gidiyordu” Kitabı elime aldığımda arka sayfada tamda bunlar yazıyordu.
Hayatınız kaptanı olmak öyle pattadak olan birşey değil. Herzaman öğrenilecek ve geliştirilecek yönler oluyor. Topluma kulak asmamayı geçtim, egoyu kontrol altında tutmak bile başlı başına bir olay.
Şahika’nın kitabını okuduğumda diğer kişisel gelişim kitaplarından farklı olarak sana ne yapman gerektiğini dikte etmediğini farkettim. Sadece basından geçen gerçek olayları anlatıyor. Size de okuduklarınızdan kendinize ders çıkarmanız kalıyor.
 Kitapta 6 temel mesaj var. İste size merak uyandrması açısından başlıkları;
1.    “Hey yabancı, insan hakkında neler biliyorsun?”
2.    “Senin için duygu sadece Türk filmlerinde mi var?”
3.    “Dil sadece dondurma yemeye mi yarar?”
4.    “Mademki her şey enerji, senin enerjin ne durumda?”
5.    “An’da kal, “-mış” gibi yaşa, iste ve inan”
6.    “Egzersiz Yap.”
Belki sizde benim gibi tonlarcasını okudunuz kişisel gelişim kitaplarının ama bu 2 günde okunacak, akıcı ve eğlenceli bir kitap. Birde 48 saniyenin mesajını çözebilirseniz ne ala…

9 Aralık 2012 Pazar

Cook Shop



Cook Shop’a girdiğimde içimi ısıtan şey kırmızı beyaz kareleri masa örtüleri. Bana ev sıcaklığını hatırlatıyor ve nedense yiyeceğim herşeyin anne elinden çıkmış gibi lezzetli olabileceğini düşündürüyor.
Menüyü inceleyip sipariş vermeye başladığınızda da bu duygudan çok uzaklaşmıyorsunuz aslında. Çorbalardan soğan çorbası, ara sıcaklardan pazı dolması aynı evde yapılmış gibi. Makarnalar, salatalar birçok kafede olduğu gibi farklı bir lezzete rastladım diyemem.
Hamburgerleri ise gerçek ev hamburgeri tadında, özelikle keçi peynirli olanı denenebilir. Et sipariş vericekseniz lütfen nasıl pişmesini istediğinizi söyleyin, garsonlar genelde sormayı unutuyorlar ve çoğunlukla çok pişmiş geliyor.
Cook shop’daki favorim Magnolia tatlısı. Çileklisinden asla vazgeçmem, illa çikolatalı diyenlerde çıkabiliyor. Kararı size bırakıyorum. Yanında söyle okkalı bir Türk kahvesi içelim derseniz oda mevcut, hatta çikolatalısı bile var. Konu Türk kahvesi ise seçenek çok.
Buarada Nisantası Valikonağında açılan yeni yerinde oldukça keyifli müzükler çalıyor. Bodrum Cook Shop’u aratmadı bana. Kahvaltı tabağı ve ev limonatasıda pazar sabahları için uygun olabilir.
 Bağdat caddesine de biran once açılmasını bekliyoruz.

6 Aralık 2012 Perşembe

Balıkçı Kahraman


Karadeniz'in ünlü balığı Kalkan’ın zamanı geliyor. En lezzetli zamanı Ocak sonundan Mart ortalarına kadardır.  Söyle ellerinizle doya doya, kılçıklarına kadar (hatta halk arasında düğme derler) sıyıralım derseniz mutlaka Balıkçı Kahraman’a uğrayın. Israr ediyorum şimdiye kadar daha iyi Izgara Kalkan yediğim bir yer olmadı. Anadolu yakasında oturanlar için yolu özellikle uzak ama inanın bana değer. Yolunuz  Rumeli Kavağına düşerse burayı deneyin. Rumeli Kavağı Karadeniz kıyısının dibi olduğu için kalkanlar adeta denizden yeni çıkmış. Fiyatları için uygun diyemeyeceğim, son gittiğim birkaç sefer aşağı yukarı aynı hesabı ödedik, ne yerseniz yiyin kişi başı 125-150 TL arası bir parayı gözden çıkarmanız gerekiyor. Bu parayı öderken tabiki sadece kalkan yemiyorsunuz. Başlangıçta klasik balıkçı mezeleri, ara sıcak olarak karides kalamar bolca servis ediliyor. Buarada farklı birşey tadayım derseniz de kalkan ciğeri ve yumurtasıda denenebilir. Hamsili mısır ekmeğini de aklınızın bir köşesinde tutun. Salata malzemeleri ise hep günlük ve taze, domatesler şeker adında.
Kabak tatlısı benim favori tatlım olmasada yiyen herkes beğendi. Ben balık üstüne dondurmalı helvayı herzaman tercih ederim. Buarada bukadar ballandırdın umarız şahanede bir manzarası vardır ya da şöyle güzel bir deniz havasıda alırız diye bir  hayaliniz olmasın. Rumeli Kavağında sokak arasında bir restaurant ama kalkanı tadınca deniz manzarasını falan unutuyorsunuz. Haftasonları oldukça kalabalık oluyor, haftaiçi akşam daha sakin ve keyifli bana göre.
Adres: Rumeli Kavağı Mh.  İskele Caddesi No:15, 34450 Rumeli Kavağı, Turkey
Tel: 0212 242 9899

5 Aralık 2012 Çarşamba

Bedri Usta



Bir arkadaşımın değimi ile ‘hadi yürü kuyruk yağı vaktimiz geldi ‘diye neredeyse 2 haftada bir uğradığımız bir mekan haline geldi Bedri Usta, tabii bu sıklık kış aylarına özel. Yazında neredeyse ayda bir gitmedik desem yalan olur.

Lahmacunun en kıtırı burada. Eskiden Caddebostan’da sokak arasında bulunan Sahan yapardı Bağdat caddesinin en iyi lahmacununu ama son zamanlarda Bedri Usta’dan iyisi yok.
Kuzu kıymasından bol soğanlı ve kıtır kıtır bu lezzet sipariş vermesenizde başlangıçlar arasında servis ediliyor. Şimdi birde menüye yeni eklenen adana lahmacun var, oda denemeye değer. Masaya oturduğunuzda mezeler genellikle fix geliyor. Turşu, babaganuş, fıstıklı tahin, nar ekşili ot tabağı, süzme yoğurtlu cacık, karışık narlı salata, sumaklı soğan, tereyağlı tulum peyniri ve tabiki şişko pideler. Gavurdağ salatası da geliyor ama bence cevizsiz olmaz, garsondan ceviz ilave etmesini rica etmenizi tavsiye ederim. Çiğ köfteden bahsetmeye gerek yok sanırım, oda sormadan geliyor. Ana yemek olarak terbiyeli Bedri Usta şiş neredeyse 1,5 kişilik, 2 kişi gidiyor iseniz o kadar mezeden sonra bence 1 porsiyon yeterli oluyor. Aaa kırk yılın başı kebapçıya geldik, şöyle kebaba doyalım diye ısrar ederseniz farklı birçok şeçenek var et için, ama benim favorim Bedri Usta Şiş. Adana Kebap sevenlerdenseniz tadına bakmadan çıkmayın oradan:)

Tatlılar müesseseden yeseniz de yemeseniz de sofranızdan almıyorlar, dondurmalı irmik ve fıstıklı kadayıf afiyetle yenir derim ben, iş çığırından çıktı nede olsa bir kere.  Şarap yerine rakı tercih etmenizi öneririm. 35’lik rakı ve tüm bu leziz sofranın 2 kişilik maliyeti 120-140 TL civarı, şarap içerseniz fiyat biraz yükseliyor.  İşletmenin başarı sırrı bence Bedri Usta’nın tüm misafirlerini aynı güler yüzlülük ile karşılaması. Maç günleri bahçe kısmı normalden biraz daha fazla duman altı oluyor. Hafta sonu rezervasyon gerekiyor.

Bu arada unutmadan, evlere servis var. Çiftehavuzlar sahilde sadece döner üzerine ve yine Bağdat caddesi üzerinde lahmacun ve döner keyfini fast food olarak tadabileceğiniz iki ayrı şubesi de mevcut.

Adres: Cemil Topuzlu Caddesi No:43/C. Çiftehavuzlar – İstanbul
 Tel: 0216- 358 2040

www.adanakebapcisibedriusta.com.tr

 



La Brise


Fransız Mutfağımı Dediniz?

La Brise’i Mutlaka Deneyin....

Bugün sizlere Nişastasındaki La Brise Restaurant’dan bahsetmek istiyorum. Geçen sene Beyoğlu Asmalı mescit şubesine giderek mutfağına hayran kalmıştım şimdi ise daha da yakınımıza gelerek şubesini Nişastasında son iki yıldır hareketlenen ve popüler hale gelen Mim Kemal Öge caddesine taşıdı. Gerçek bir Fransız bistrosu diyebilirim. Gerçi bence Beyoğlu’ndaki dekorasyonu daha sempatikti ama lezzet açısından hiçbir değişiklik yok. Aynı damak tadı ve leziz yemekleri afiyetle yiyebilirisiniz.

Ne yemeliyiz kısmına gelirsek; başlangıç olarak tereyağında karides, inanın bana sosuna ekmeğinizi bandıra bandıra yiyeceksiniz. Tereyağı ve kırmızıbiberin karideslerle harika uyumu midenizde şenlik havası estirecek ve arkadan gelenleri tatmak için sabırsızlanacaksınız. Fransız peynirlerinden vazgeçmem derseniz de kızarmış Camambert’i listenize ekleyin.  Fransız mutfağı söz konusu olunca ekmeklerden ayrıca bahsetmeme gerek yok sanırım, her seferinde bu son dilim diyerek bolcana yiyorsunuz.

Ana yemek olarak 2 kişilik servis edilen Chateabriand’ı tavsiye ederim. Etin pişme derecesini zevkinize göre ısmarlamanız mümkün. İyi orta benim her zamanki tercihim. Az orta dediğinizde bazen Türkiye’de ayarı tutturamıyorlar ve bol kanlı gelebiliyor. Önden başlangıç yediyseniz 2 kişilik demesine rağmen 3 hatta 4 kişide paylaşabilirsiniz Chateabriand’ı. Porsiyonlarında asla cimrilik etmiyorlar.

Ortamın ve sohbetin keyfinden tatlı yerine içkiyle devam etmeye karar verdiğimiz için bu seferlik bir tatlı önerisinde bulunamayacağım. Şarap olarak şefin tavsiyelerine kulak vermekte yarar var. Tuğra Öküzgözü yediğimiz yemeklerle oldukça güzel bir uyum sağladı.

Henüz deneme fırsatınız olmadı ise mutlaka önceden rezervasyon yaptırarak biran önce bu sempatik Fransız bistrosunun tadını çıkarın derim. Bu arada sigara içenler için dışarıda ısıtıcılı masalarda mevcut.

Adres: Mim Kemal Öge Caddesi No: 11A Nişantaşı İstanbul
Tel:+ 90 212 244 48 46
 

4 Aralık 2012 Salı

Münferit - Modern Meyhane

Mekan Taksim Galatasaray’da Fransız sokağının bitimde İtalyan konsolosluğuna inen  ara sokakda yer alıyor. Loş ve taş duvarlarla çevrili modern bir Türk meyhanesi olarak gözünüzde canlandırabilirsiniz. Münferit  aynı zamanda bar ve hatta gece 11:00’den sonra da hafif bir club havasına bürünüyor.  Gece 01:00’den sonra içerde ve dışarda iğne atsanız yere düşmeyecek bir kalabalık hakim. Pazartesi’den Perşembe’ye  10:00 – 01:00 saatleri arasında hizmet veriyor. Cuma, Cumartesileri ise 10:00dan gece 03:00’e kadar hizmetinizde. Yemekten sonra barda takılın derim. Özellikle farklı koktelylleri denemeye değer, müziklerde sürekli duyup dinlediklerimizden  daha farklı. Kalabalık arkadaş grubu, kutlamalar ve çift olarak da gitmek için uygun. İç ve dış mekan olarak zevkinize göre rezervasyon yaptırabilirsiniz. Yaş ortalamasi 25-45 yaş arası. Turistler tarafından da oldukça tercih ediliyor.
Başlangıç olarak porcini mantarı ve trüf peyniri ile sotelenmiş kağıtta beyaz peynir, közlenmiş tahinli patlıcan, naneli fava, cerkez tavuğu rakının yanında iyi gidebilecek mezeler arasında. Masanıza servis edilen ançüezli tereyağ ve kızarmış köy ekmekleri ile mezeler çok daha keyifli hale geliyor. Kağıttaki peynirin hakkını vermişler, ikinci kere sipariş vermek durumunda kalabilirsiniz.
Ara sıcak olarak meyhanelerin olmazsa olmazı sotelenmiş ekşili soğan ile sunulan ızgara ve ince kesilmiş dana ciğeri bir seçenek olabilir.
Ana yemeklerde ise klasik meyhane menüsünün biraz dşına çıkılmış. Kuzu etini deneyebilirsiniz. Tatlı yemeden masadan kalkmam diyenlerdenseniz çikolatalı lokma ya da hafif bir öneri derseniz de tahinli ve adaçaylı dondurma denenebilir.
Münferit  Beylerbeyi rakısını imal ediyor ama illada Beylerbeyi rakısını için diye bir ısrar etmiyorlar. Rakı menüsü oldukça zengin zevkinize göre sevdiğiniz markayı sipariş etmeniz mümkün. Buarada şarap menüleri hiç fena sayılmaz ama bu mezelerin yakışanı rakı bence.
Adres: Firuzaga Mah. Yeni Carsi Caddesino:19 Beyoğlu
Tel: 00-90-212-252-5067
Modern Turkish Tavern - Münferit
Münferit is an A la carte restaurant & bar. Good place to hang out with friends. Delicious mezes you can taste with wine or Rakı (Turkish Traditional drink). Especially the passion fruit martini & cinnamon passion cocktail should be valued.  DJ sounds cool. Suitable for celebration, couple, group, meet for a drink, bar to hang out. It is a trendy & stylish place. You can go there with jeans and nice sport shoes. It won’t be easy to hang out with hills at the outside area.
Starter: selection of mezes; feta cheese is served baked in paper with porcini mushrooms and truffle oil. Eggplant with tahini, mashed broad beans with mint, sliced shrimp. Anchovy butter served with roasted rustik bread. Main course: Lamp is sugested. Dessert: Homemade ice cream in flavors like tahini and sage or small donuts full of chocolate also recommended. 
Valet parking, outside sitting is available. Reservation is a need if you would like to go there on the weekends. Try to book your table 1 week in advance. Outside sitting is preferable for smokers. 
Mon-Thur: 10:00 AM - 1:00 AM , Fri-Sat:10:0 AM–3:00 AM Sun: closed

29 Kasım 2012 Perşembe

Grinin Elli Tonu



Tutku?
İhtiras?
Şehvet?
Hakimiyet? / Teslimiyet?
Anlaşma...
Bonkör bir sevgili
Karanlık sırlar
Fantazi dünyasında yeni keşifler
Tecrübeli dokunuşlar
Karşı koyamama...

Sürükleyici, merakla sonunu beklediğiniz, bir nefeste okunası bir kitap.
Asıl soru böyle bir ilişki ve anlaşma karşısında sizin ne yapacağınız? Kitap bittikten sonra bu soruyu kendisine sormayan yoktur diye düşünüyorum. Benim cevabımı merak ediyorsanız dürüst olmak gerekirse  hayır demek olanaksız gibi...
Son zamanlarda okuduğum en etkileyici kitaplardan. Karanlığın Elli Tonu ve Özgürlüğün Elli Tonu’nunu satın almak için iyi bir nedenim var sanırım.


27 Kasım 2012 Salı

Houston, Teksas


10 günlük bayram tatilinde sonunda şeytanın bacağını kırarak 12 yıldır Amerika’da yaşayan bana kardeş kadar yakın 28 senelik arkadaşımın yanına gitmeyi başardım.  Bileti aldım dediğimde duyduğum sevinç çığlığından sonra ikimizde son 2 gecemizi heyecandan uykusuz geçirdik. Her ne kadar yazları ailecek Istanbul’a geliyor olsalarda sınırlı gün görüşebiliyor olmak eski günlerin tadını bir türlü vermiyordu bize.  Istanbul’daki evimden çıkıp Houstan’a varmak tüm havaalanı bekleyişleri, uçak aktarmaları dahil yaklaşık 24 saat sürsede herşeye değdi diyebilirim.
Amerika’da lokal yaşayan bir arkadaşınız varsa hiçbir araştırma yapma gereği duymadan uçağa atlayıp gitmek farklı bir duygu. Biliyosunuz ki  gözünüz kapalı en iyi yerleri geziyor olucaksınız. Aynen de öyle oldu, şehrin altını üstüne getirdik beraberce. Hatta Houston’la da yetinmeyip bir gece San Antonio’da bile kaldık. Oraya da mutlaka değineceğim ama öncelikle Houston’da neler yapılır size onlardan bahsetmek istiyorum.
Şehir gerçekten büyük, yollar kocaman, insanlar boyundan büyük dev kamyonet tarzı araçlar kullanıyorlar. Normal bir arabanın içine bindiğinizde kendinizi gerçekten ufak hissediyorsunuz.
Houston nüfus bakımından ABD’nin 4. büyük şehri ve dünyanın enerji başkenti olarak kabul edilmekteymiş. Yaşam New York, Chicago, Los Angles gibi Amerika’nın diğer büyük  şehirlerine göre daha hesaplı. En başta petrol şehri olduğı için benzin ucuz.  İşsiz insan bulmak neredeyse zor,  iyi kötü herkesin bir işi var. Toplumsal açıdan oldukça kozmopolit bir ortam var. Her ırktan insana rastlamak mümkün, ağırlıkla Meksikalılar var tabii. Hatrı sayılacak kadar çok Türk’ün yaşadığınıda söylemeden geçemeyeceğim.
Popüler merkezleri  Bellaire, Riveraoks, Sugarland. Bunlar daha çok müstakil evlerin bulunduğu bölgeler. En pahalı ve şaşalı evler Riveroaks’da, hakikaten malikane gibiler.
 Alışveriş:
Alışveriş için mall’leri tek tek yazmaya hiç gerek yok, nereye baksanız heryer alışveriş merkezi. Sadece size önerim ilk gittiğiniz birkaç gün araştırma yapın, fiyatlar aynı ürün için farklı yerlerde değişiklik gösterebiliyor.
Yiyecek & İçecek:
Salento – Rice Village’de.  Sabah kahvaltısı ya da kahve içmek için uygun bir mekan. Önerilerim Argentanian style Embapanaddas with spaniach and ricotto. Corn flovor breakfast tacos with ham & eggs ve tabii yanında da café latte.
Sweet Paris – Rice Village’de. Günün her saati yenebilen meyveli kreplerini es geçmeyin derim. Tercihi zevkinize göre size bırakıyorum.
Lupe Tortilla: Tex mex. Dekorasyonu ve ortamı çok sıcak, gerçek bir meksika restaurantından farksız. Mutlaka margarita içmelisiniz. İçmeye doyamayacaksınız.
Cheesecake Factory: Es geçmemJ özelliklede oreo’lu olanı.  Kilo almak gibi bir derdi olmasa insanın herhalde hergün yenilebilir. Buarada buranın yemekleride oldukça lezzetli ve bol seçenekli.
Sweet Water Country Club: Sugarland’de bulunan sosyal golf klübü. Akşam yemekleri Istanbul’daki klüp mantığından farksız, yemyeşil bir ortam ve güzel bir ışıklandırma ile şehirde su görmek isterseniz buraya uğrayabilirsiniz. Tabii öncelikle üye olan bir tanıdığınız olmalı.
Chipotle: Borrito’su ile mehur. Bir öğlen denenebilir. Sevdiğiniz malzemelerle hazırlattığınız borrito’nuzu yedikten sonra akşama kadar acıkmayacağınız garanti.
Ra, Miyako ya da Grand Lux sushi sevenler için farklı adesler olabilir.
Malbec Tango: Arjantin mutfağı. Ete doyacaksınız.
Gece Hayatı:
Gece birkaç bara gittik ama en sevdiğim yer Tasting Room oldu. Bebek Lucca tarzı, dışarısı daha geniş, herkesin kendi aleminde ve masasında sohbet halinde olduğu bir bar. Şarap ve içki menüsü oldukça geniş. Gitmeden kafamda canlandırdığım gibi kovboy botları ve kovboy şapkaları ile takılabileceğiniz yerler sıklıkta değil.





San Antonio, Teksas

Teksas’a kadar gitmişken arkadaşımın bana yaptığı sürpriz sayesinde San Antonio’yu da görme şansını elde ettim. Houstan’dan arabayla yaklaşık 3 saatte ulaşabiliyorsunuz. Arabanızda navigasyonuz var ise yolu bulmamanız neredeyse imkansız. Istanbul’dan okadar yol katedip Teksas’a gitti iseniz San Antonio görülmeye değer. Şehre ilk girişinizde ana caddeler, ara sokaklar, otel ve iş merkezinden başka birşey göremiyorsunuz, nerde bu sosyal hayatın aktığı restaurant ve barlar dediğinizde sadece arabanızı park edip bulduğunuz ilk merdivenden aşağıya inmeniz yeterli. İşte asıl güzellik orada başlıyor. Yanyana restaurant’lar, upuzun bir nehir kenarında yerlerini almışlar. Özellile turistlere düzenlenen tekne turları var. Nehir boyu bir baştan bir sona gezebiliyorsunuz. Venedik’in Amerika versiyonu gibi canlandırın gözünüzde.
Hotel Valencia ve Merger buranın en popüler otellerinden. Tam nehrin kenarındaki Hilton otelde farklı bir seçenek olabilir, akşam ışıklandırma ile kırmızıya boyanıyor adeta. Mutalaka bir gece kalarak nehir kenarındaki restaurant’ların tadını çıkarın.  Birkaç restaurant önerisi
-          Zuni (Meksika Mutfağı -Tex Mex),
-          La Paloma (Et ağarlıklı) taş dekorasyonu çok güzel ve canlı müzik var.
-          The Fig Tree
-          Little Rhein steak house 
San Antonio’da bulunan “Alamo”da tarihle ilgili iseniz ziyaret edilebilir. Zaten heryer birbirine yürüme mesafesinde.  Buarada unutmadan San Antonio’dan Houstan’a geri dönerken Amerika’nın en büyük ikinci outleti yolunuzun üzerinde. Tam yol istikamet San Marcos. Alışverişin tadını çıkarın.
Houston'a gitmek için benim sebebim herzaman hazır, sizde fırsat yakalarsanız yazdıklarım kısa bir yol haritası olabilir...

16 Kasım 2012 Cuma

Istanbul'a Yakın Kaçamak Noktası: AĞVA

Geçtiğimiz haftasonu Istanbul’dan Bağdat Caddesi, Nişantaşı, alışveris merkezi, sinema ve kafe konseptlerinden arınma bahanesiyle resmen kaçtık. İykide kaçmışız hava ilk gün yağmurlu dahi olsa kendimizi oyalayacak birşeyler bulduk. Kaldığımız otel işletme olarak ufak biryer olsa da odamız yüksek tavanlı dağdaki şale benzeri konsept bir odaydı. Odanın tam yanına Şile Fenerinin replikasını  yapmışlar. Meraklıysanız tepesine kadar tırmanma imkanınız var. Tüm Ağva ve Göksü nehri ayaklarınızın altında. Gece ise tüm merdiven basamaklarını ufak tealight mumlarla aydınlatıyorlar ama yine de aklınız varsa gündüz tırmanın ne olur ne olmaz:) Cuma ve Cumartesi akşamları canlı müzik var, şömine karşısında meze, ana yemek ve tatlınız ücrete dahil. Özellikle sabah kahvaltılarını çok sevdik, yumurtalı ekmekten tutunda gözlemeye kadar ne ararsanız vardı. Oteldeki en matrak şey ise çalışanların bile mesaiye sabah 9'dan önce başlamaması ne de olsa kimse erken kalkmaz mantığı ile oldukça rahat bir tavır içerisindeler. Bizim gibi erken kalkmayı sevenlerdenseniz yürüyüş yapmak için çokça vaktiniz olucak, ona göre en azından spor ayakkabınızı yanınıza alabilirsiniz.
Wine Port Lodge'den bazı görseller:
 

Cumartesi gündüz ise okadar kahvaltının üzerine benim sucuk krizim tutunca hadi dedim söyle şömineli tahtadan salaş bir restaurant bulalım ve öğleden sonra tavla, sucuk, şömine ve bol sohbet vakit geçirelim.  Yaklaşık 4-5 butik otele girip çıktıktan sonra sonunda birisi içimize sindi. Bu güzel yerin adı ise "Acqua Verde". Gerçekten bahçeden girerken bile anlıyorsunuz zevkli bir işletme sahibinin eseri olduğunu. Restaurantı, odaları, bahçesi hepsi çok keyifli. Birdahaki gidişimize burada kalmayı planlıyoruz.

Acqua Verde'den bazı görseller:
 

Ağva’da kışın yemek içmek dışında başka ne yapılır der iseniz  yağmur yağmadığı sürece nehir turuna katılıp Göksu nehrini  baştan sona gezerek bu ufak sahil beldesini keşfedebilirsiniz ya da spor olsun derseniz deniz bisikleti ile gezme şasınız da var. Konakladığınız oteller genellikle ücretsiz olarak veriyorlar deniz bisikletini. Ağva merkeze inip deniz kenarında hava soğuk da olsa yürüyüş yapma imkanıda herzaman mevcut.
Buarada güzel bir ayrıntı bahsettiğim iki otelde de sömineli, jakuzili odalar mevcut ama gitmeye karar vermeden 2 hafta önce aramak gerekiyormuş. Bu ufak kaçamak tatil bizim son dakikada aklımıza estiği için bu odaların ayrıntılarından bahsedemiyorum. Hadi takın sevgilinizi, eşinizi ya da en yakın arkadaşınızı kolunuza, uzaklaşın Istanbul’dan 2 günlüğüne bile olsa .
Unutmadan Istanbul’dan Ağvaya giderken iki farklı yol var. Anadolu yakasından giderken Şile sapağından saptıktan sonra dümdüz ilerleyin.  Yaklaşık 40 dk düzgün asfalt bir yol gittikten sonra Ağva Sahil ve Ağva yolu ayrımına geleceksiniz. Biran önce varmak istiyorsanız Sahil yolunu tercih edin ama şöyle ormanın ve manzaranın keyfine varalım derseniz de bol virajlı orman yolunda kolaylıklar dilerim.  Istanbul Ağva arası 97 km.
Otel linkleri:
http://www.acquaverde.com.tr

30 Ekim 2012 Salı

Uçarken Kalemimden Dökülenler




Uçak yolculuğu birçok kişi için ne kadar sıkıcı bir şey ise benim içinde bir o kadar eğlencelidir. Özellikle büyük şehirde yaşıyorsanız, karmaşadan uzaklaşarak kendinizle kaldığınız bir alan yaratma fırsatı verir uçmak insana.

Uçağa bindiniz; şöyle cam kenarından havalanırken şehre baktınız, kulağınızda sevdiğiniz bir müzik. Kendinizle baş başasınız ve özellikle yurt dışına uçuyorsanız en az 2 saat kendinizi dinleme fırsatınız var. Size önerim, hazır sevdiğiniz müziği dinlerken birde şarap söyleyin, alın elinize kağıdı kalemi son zamanlarda yapmak isteyip de yapamadığınız ve sürekli ötelediğiniz her şeyi yazın.

Gitmek istediğiniz ama kaçırdığınız filmler, okumak istediğiniz kitaplar ya da gitmeyi ertelediğiniz kısa tatil yöreleri, hatta biraz uçuk davranarak belki paraşütle atlama ya da kite sörf öğrenme gibi aktiviteler de bu listenin bir parçası olabilir. Buda nereden çıktı demeyin, ben bu makaleyi yazmadan önce elimdeki kağıda kısa bir liste yapayım dedim, inanın düşüne düşüne 2 saat nasıl geçmiş anlamadım. Meğer ne zamandır kendimi dinlememişim. Listeniz illa sosyallikten oluşmak zorunda değil tabii, sevdiklerinizle daha sık vakit geçirmek, onlara sevdiğinizi daha sık söylemek bile bunun bir parçası olabilir. Hatta hazır başlamışken benim gibi hızınızı alamazsanız önümüzdeki yıldan beklentilerinizi de yazabilirsiniz. Eminim şuan okurken size komik geliyor, belki bu listeleri her zaman yapıyorsunuz ama hep bir karmaşa içerisinde. Gerçekten konsantre bir şekilde hayatın merkezine kendinizi oturtup önce ben neler istiyorumun listesini yaparsanız ve ara arada dönüp neler yazdığınıza bakarsanız eminim ki en az 2-3 tanesini gerçekleştirdiğinizi fark edeceksiniz. Bir kez olsun  “SİZİ ŞIMARTIN”. Gündelik hayatımızda birçoğumuz hep başkalarının öncelikleriyle yaşayarak kendimizi unutur hale geliyoruz. Patronumuzun öncelikleri, çocuklar, sevgiliniz, aileniz, eşiniz bu liste uzar da uzar. Asıl anlatmak istediğim bu tarz bir liste yapmak için illa uçakta olmanız tabiki gerekmez sadece size özel olabilecek, kimsenin sizi rahatsız etmeyeceği bir alan yaratın ve kendinizle baş başa zaman geçirin.

Bunu yapmak bana uçakta kısmet oldu. Yapmak isteyip de ötelediğim meğer ne çok şey varmış, inanın listeme çek atmaya başlamak için sabırsızlanıyorum. Unutmayın başkalarını sevmek önce kendinizi sevmekle başlar. Başardığınızı görmek de kendinize olan güveninizi arttırır. İşte tüm bunlar bir halka gibi büyüyerek topluma yayılır ve mutlu insanlar olarak hayata devam etmemizi sağlar. Negatif bir pencereden bakmak yerine temiz hava içerisinde bol oksijenli bir camdan nefes almak bizim elimizde. Seçim size kalmış.



28 Eylül 2012 Cuma

Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer


Hayata bakış açınızdan, aslında şimdiye kadar değiştirmek isteyip de bir türlü değiştiremediğiniz düşüncelerinizden kurtulmak mı istiyorsunuz? Sürekli kurban rölünü oynamaktan sıkıldınız mı?
Hayatın zaman zaman birçoğumuza ağır geldiği olmuştur ve bazen gerçektende sorgulamalara kaptırıp kendimizi, vazgeçmeyi bile düşünmüşüzdür sevdiğimiz bu yaşamdan.  Kaderiniz sandığınız hayatı nasıl değiştirebileceğinize dair ipuçları ile dolu bir  kitap “Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer”. Kişisel gelişim hikayesi gibi başlayan, daha ilk sayfalarda tüm dikkatinizi odaklamanızı sağlayarak bazen eğlenceli bazen de zekice bir kurgu ve hafif gerilime dönüşen bu kitabı mutlaka okumanızı öneriyorum.

Kitabın baş kahramanı olan Alan Greenmor’ın, hikayesi  Fransa’da dünyaya gelmesinin ardından  annesinin aşk macerası nedeniyle Amerika’ya yerleşip ve yine annesinin isteğiyle üniversiteyi bitirerek Paris’e geri dönmesi  ile başlıyor. Borsada hissesi olan büyük bir istihdam ve danışmanlık şirketinde “İşe Alımcı” olarak göreve getiriliyor.
Paris Monmartre’da yalnız yaşayan ve isinden de pek hoşnut olmayan Alan’ın hayatındaki tek mutluluk olan Audrey’nin de tam mutluluğu yakaladığını düşündüğü anda hayatından çıkması Alan’ı iyice bunalıma sokuyor.

Bir gün yaşamından tamamen vazgeçmek için Eyfel Kulesine çıkıyor. Kendini boşluğa bırakacağı anda karşısına bir adam dikiliyor. Adı Yves Dubreoil olan bu kişi onunla bir pazarlık yapıyor. Ölmekten vazgeçmesini ve hayatını tamamen ona adamasını istiyor. Bundan sonra Yves ne derse o olacak!

Yves, Alan’ı adeta bir kobay gibi ele alarak mutsuz olma nedenlerini, korkuları, arka plana attığı tüm düşüncelerini su yüzüne çıkarıyor. Kendini özgür hissetmediğini, insanların ona davranışlarına aslında kendi pasifliğinin, korkaklığının sebep olduğunu, kendi isteklerine önem vermesi gerektiğini, bir kukla ve kurban olmaktan kurtulup hayatına kendi istekleri doğrultusunda yeniden şekil vermesini söylüyor.
Söylemiyor, emrediyor hatta nede olsa hayatı Yves’in ellerinde.

Yves, Alan’ın tüm yaşadıklarından kurtulması için ona farklı pratikler yaptırıyor. Örneğin, bir fırıncıdan ekmek alırken sorun çıkartmasını, isteklerini açıkça söylemesini hatta gerekirse sesini yükseltmesini, öğütlüyor. Sonra şık bir saatçide bütün saatlari denemesini ve dükkandan birşey almadan çıkmasını, hatta daha sonra da bir takside şoförün tüm söylemlerine karşı çıkmasını istiyor.

Alan, Yves’den önceki hayatında yapmayı sevmediği, saygı duymadığı ya da kendine güvenmediği ne varsa tersini yapmak zorunda kalıyor. İnsanların onunla ilgili yargılarını umursamadan hayatta ne yapmak istiyorsa onu yapıyor, çok zorlansada belki hayatında ilk kez özgürlüğü burnunun ucunda hissediyor.

Korkularından kurtuldukça, herşey olumlu değişim sürecine giriyor. İşinde güçlenen, kendini sevip hayatından memnun olmaya başlayan Alan, bir süre sonra, tüm özgürlüğünü isteyip Yves’in emirlerinden de kurtulmaya karar veriyor. Bu süreçte de tahmin edemeyeceğiniz, farklı bir maceraya sürükleniyor olacaksınız.
Aslında kitabı okudukça farkına varacağınız şey, hayatın yükünü arttıran dış etkenler varolsa da, onları kambur haline dönüştürenin bizler olduğu. İçimizdeki korkular, önyargılar, engeller ve başkalarının ne düşündüğüne takılı kalmamız bunlardan bazıları. Tüm olumsuzlukları değiştirmek tabiki 1 günde olacak birşey değil, ancak, birçoğumuz Yves gibi bir kahramana ihtiyaç duymadan da kendi farkındalığına varabilir. Değiştirmek isteyeceğimiz şeylerin listesi uzun olsa da yılmadan devam etmeliyiz. Bu her zaman kurban rölü oynamaktan daha iyi bir şeçimdir. Sonrasında, istediğiniz “Ben’in” tadını çıkarmak kalıyor geriye.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...