Etiketler

28 Eylül 2012 Cuma

Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer


Hayata bakış açınızdan, aslında şimdiye kadar değiştirmek isteyip de bir türlü değiştiremediğiniz düşüncelerinizden kurtulmak mı istiyorsunuz? Sürekli kurban rölünü oynamaktan sıkıldınız mı?
Hayatın zaman zaman birçoğumuza ağır geldiği olmuştur ve bazen gerçektende sorgulamalara kaptırıp kendimizi, vazgeçmeyi bile düşünmüşüzdür sevdiğimiz bu yaşamdan.  Kaderiniz sandığınız hayatı nasıl değiştirebileceğinize dair ipuçları ile dolu bir  kitap “Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer”. Kişisel gelişim hikayesi gibi başlayan, daha ilk sayfalarda tüm dikkatinizi odaklamanızı sağlayarak bazen eğlenceli bazen de zekice bir kurgu ve hafif gerilime dönüşen bu kitabı mutlaka okumanızı öneriyorum.

Kitabın baş kahramanı olan Alan Greenmor’ın, hikayesi  Fransa’da dünyaya gelmesinin ardından  annesinin aşk macerası nedeniyle Amerika’ya yerleşip ve yine annesinin isteğiyle üniversiteyi bitirerek Paris’e geri dönmesi  ile başlıyor. Borsada hissesi olan büyük bir istihdam ve danışmanlık şirketinde “İşe Alımcı” olarak göreve getiriliyor.
Paris Monmartre’da yalnız yaşayan ve isinden de pek hoşnut olmayan Alan’ın hayatındaki tek mutluluk olan Audrey’nin de tam mutluluğu yakaladığını düşündüğü anda hayatından çıkması Alan’ı iyice bunalıma sokuyor.

Bir gün yaşamından tamamen vazgeçmek için Eyfel Kulesine çıkıyor. Kendini boşluğa bırakacağı anda karşısına bir adam dikiliyor. Adı Yves Dubreoil olan bu kişi onunla bir pazarlık yapıyor. Ölmekten vazgeçmesini ve hayatını tamamen ona adamasını istiyor. Bundan sonra Yves ne derse o olacak!

Yves, Alan’ı adeta bir kobay gibi ele alarak mutsuz olma nedenlerini, korkuları, arka plana attığı tüm düşüncelerini su yüzüne çıkarıyor. Kendini özgür hissetmediğini, insanların ona davranışlarına aslında kendi pasifliğinin, korkaklığının sebep olduğunu, kendi isteklerine önem vermesi gerektiğini, bir kukla ve kurban olmaktan kurtulup hayatına kendi istekleri doğrultusunda yeniden şekil vermesini söylüyor.
Söylemiyor, emrediyor hatta nede olsa hayatı Yves’in ellerinde.

Yves, Alan’ın tüm yaşadıklarından kurtulması için ona farklı pratikler yaptırıyor. Örneğin, bir fırıncıdan ekmek alırken sorun çıkartmasını, isteklerini açıkça söylemesini hatta gerekirse sesini yükseltmesini, öğütlüyor. Sonra şık bir saatçide bütün saatlari denemesini ve dükkandan birşey almadan çıkmasını, hatta daha sonra da bir takside şoförün tüm söylemlerine karşı çıkmasını istiyor.

Alan, Yves’den önceki hayatında yapmayı sevmediği, saygı duymadığı ya da kendine güvenmediği ne varsa tersini yapmak zorunda kalıyor. İnsanların onunla ilgili yargılarını umursamadan hayatta ne yapmak istiyorsa onu yapıyor, çok zorlansada belki hayatında ilk kez özgürlüğü burnunun ucunda hissediyor.

Korkularından kurtuldukça, herşey olumlu değişim sürecine giriyor. İşinde güçlenen, kendini sevip hayatından memnun olmaya başlayan Alan, bir süre sonra, tüm özgürlüğünü isteyip Yves’in emirlerinden de kurtulmaya karar veriyor. Bu süreçte de tahmin edemeyeceğiniz, farklı bir maceraya sürükleniyor olacaksınız.
Aslında kitabı okudukça farkına varacağınız şey, hayatın yükünü arttıran dış etkenler varolsa da, onları kambur haline dönüştürenin bizler olduğu. İçimizdeki korkular, önyargılar, engeller ve başkalarının ne düşündüğüne takılı kalmamız bunlardan bazıları. Tüm olumsuzlukları değiştirmek tabiki 1 günde olacak birşey değil, ancak, birçoğumuz Yves gibi bir kahramana ihtiyaç duymadan da kendi farkındalığına varabilir. Değiştirmek isteyeceğimiz şeylerin listesi uzun olsa da yılmadan devam etmeliyiz. Bu her zaman kurban rölü oynamaktan daha iyi bir şeçimdir. Sonrasında, istediğiniz “Ben’in” tadını çıkarmak kalıyor geriye.

1 yorum:

  1. Tam da kitabım bitmişken,,ne okusam diye düşünürken bu harika postla hızır gibi yetiştin şivecim :))

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...