Etiketler

30 Nisan 2012 Pazartesi

Çikolata Şelalesi Tadında "BRÜKSEL"

Mart ayında iş için 5 günlüğüne gitmiş olduğum Brüksel ile ilgili kısa not ve anılarımı paylaşmak istiyorum.

Heryerde çikolata, bisküvi ve waffle görmek benim gibi  tatlı sever biri için çok  cezbediciydi. Otele varır varmaz kendimi merkeze  attım.  Ilk hedef Grote Markt’e gitmekti.  Merkeze vardığımda elimdeki haritayı biraz inceleyip kendime bir rota çizmek icin Laroy cafe’ye oturdum ve 1 gün içinde Brüksel nasıl gezilirin planını yapmaya başladım. Inanın bana korkulucak hiçbirşey yok, 1 gün içerisinde saray, katedral, park birçok şey görme imkanına sahip olabiliyorsunuz. Ufak, düzenli ve gotik bir şehir. Binalar iş merkezleri dışında 3-4 katlı, hiç çarpık yapılanma yok, aksine oldukça göze hitap eden bir düzen söz konusu.
Mutlaka görülmesi gereken yerler: Grote markt, Hotel de Ville (Belediye binası), Mannken Pis (Çiş yapan çocuk heykeli) Heykeli genelde çıplak olarak yakalamak pek mümkün olmuyormuş. 800 farklı kıyafetten mutlaka birini giydiriyorlarmış. Ben gittiğimde de baya renkli bir kostüm giydirilmişti. Atomium (ben buraya gitme fırsatı bulamadım ama oldukça farklı bir yapı ve şehrin sembolu olarak geçiyor, demir kristali hüçresinin 165 milyon defa büyütülmüs hali imiş) Bunun dışında saray ve katedraller yürürken önünüze cıkıyor zaten.
Heryer yemyeşil diyebilirim, benim sansıma ilk gün hava  güneşli ve açıktı. Sonraki tüm günler otelden burnumu çıkaramayacağını hissetmis olmalı ki hergün  yağmur yağdı.
Merkezde birkaç çikolatacı önerisinde bulun derseniz; Godiva, Leonidas, Passion Chocolate, Pierre Ledent bunladan sadece birkaçı. Benim favorilerim ise Passion Chocolate ve Pierre Ledent oldu. Godiva zaten bizim memleketimizde de olduğu için inanın vitrinine bile bakmadan geçtim.  Birçok çikolatacı günlük üretim yaptığı için çabuk tüketilmesini öneriyorlar.  Gramla güzel hazırlanmış kutularda satılıyor. 250gr kendi şecebilceğiniz çikolatalar yaklasık 16-18 euro civarında. Onun dışındafarklı sekil ve tatlarda kutu çikolatalarda satılıyor. İlla waffle’larında tadına bakacağım derseniz Rue L’etuve caddesindeki Frambule’den tatmanızı öneririm. (Mannken Pis’in yanında)
Dandoy adındaki biskivüciden gram ile yine seçerek bisküvi satın almanız mümkün.
Merkezde kalmak isterseniz Marriott, Nov, İbis gibi chain oteller mevcut ve ulaşım cok kolay. Ben iş nedeniyle gittiğim için merkezden yaklaşık 20 km uzaklıktaki Dolce hotel’de kaldım. Özellikle Avrupa’da yaşayan arkadaşlarım haftasonu hem dinlenelim hemde orman içinde bol aktiviteli bir kaçamak yapalım derseniz bu oteli mutlaka tavsiye ederim. Yaklaşık 5 km uzunluğunda bir ormanın içinde yer alıyor. At, bisiklet turu, yürüyüş ve koşu parkurları ile dolu bir otel. Aynı zamanda güzel bir spa center’ıda mevcut. Yemekler, özellikle kahvaltı ve akşam yemekleri çok başarılı. Avrupa’da bukadar çeşitli açık büfeye sahip bir otel bulmak çok da sık rastlanan birşey olmasa gerek.
Bira düşkünü bir insan olmamama rağmen birkaçını deneme fırsatı buldum. Akşamüstü bira ve patates keyfi yapılabilir. Draft biralari, Leffe ve Chimay hiç fena sayılmaz. 500 çeşit birası varmış. Ufak ve güzel dekore edilmiş bira mağazalarından alışveriş yapmanız mümkün. Değişik şekillerde birçok bira bardağıda satın alanilirsiniz.
Gelelim yine yemeğe, en meshur midyeci Leon, seviyorsanız buraya mutlaka uğrayın derim. Deniz ürünü çok sevmem derseniz tam merkezde lezzetli bira, et ve papatesleri tadabileceğiniz Raphael restaurant var. Bu iki restaurant dışında şehre biraz uzak ama Dolce otele oldukça yakın Lipsius’u kesinlike tavsiye ediyorum. Şerhe uzak dediğime bakmayın arabayla en fazla 15 dk’dır. Yemek, servis, masa düzeni ve ortam gerçekten güzel. Başlangıç olarak olarak minik tapas tarzı mezeler ve şampanya, sonrasında beyaz şarap eşliğinde kaşarlı domuz pane ve ana yemek olarak da kırmızı şarap eşliğinde soslu domuz yenildi. Tatlı servisi ise minik çay potları ile masamızda yerini aldı. Küçük bir aile işletmesi olan bu restaurant’ın masa düzeni  inanın bana çok şık. Kadehler, servis tabakları, çay setleri herşey özenle seçilmiş. Daha detaylı bilgi için internet sitesinden yardım alabilirsiniz. http://www.lipsius.be/
Görünüşe göre baya yemek ve tadım dolu bir seyehat olmuş benim için. Gezip görücek çok birsey olmadığından sehirde kaldığınız süre boyunca kendinizi waffle, patates kızartması , çikolata ve biraya adayabilirsiniz. Buarada bildiğimizin tersine patates kızartmasının ana yeri Belçikaymis.

PS: Ben gidemedim ama Brugge’uda mutlaka görmemi önerdiler. Fayton ya da sandallar ile su kanallarını gezmeniz mümkünmüş. Küçük Venedik havasında bir yer:)
 

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...