Etiketler

24 Eylül 2013 Salı

Cafe de Paris, Suadiye

Kışın Suadiye Otelinin girişinde hizmet veren Cafe de Paris yazın ise Suadiye Otelinin terasında şahane bir manzaraya karşı konumlanmış durumda.

Menü fix; et, tavuk ya da balık’dan birini tercih ediyorsunuz. Başlangıç olarak lezziz bir sosla servis edilen salata, ana yemek ise dediğim gibi sizin seçimize kalmış. Seçtiğiniz et, balık, tavuk’un yanında sınırsız çıtır çıtır patates kızartması yeme imkanınız var.

Ben her gidişimde Cafe de Paris soslu et yedim. Tercihim orta pişmiş olması. Zaten sofranıza mum ateşinin üzerinde geldiği için tabağınıza servis edilirken iyi orta pişmiş kıvamına dönüşüyor. Buna dikkat etmenizi öneririm. Çok iyi pişmiş derseniz sonunda biraz sert bir etle karşılaşabilirsiniz. Yemeği bir kenara bırakalım, ada manzarasının tadına doyulmaz. Mekan 300 kişi üzerinde bir kapasiteye sahip o nedenle masalar alt alta üst üste değil, nerede oturursanız oturun manzaranın tadını çıkartmanız mümkün.

Tavsiyem güneş batmadan önce gidip hem aydınlıkta, hem de güneş battıktan sonra ışıl ışıl olan o şahaneliğin tadını çıkarmanız. Çalan müzüklere diyecek yok, tek kelime ile harika. Yemek yerken yıldızlar adeta şarkılar eşliğinde dans ediyor.

Servis de aynı şekilde çok iyi, eğitimli ve işini bilen garsonlarla çalışıyorlar. İşletme, müşteri bir kere gelsin bir daha gelir gelmez bizi bağlamaz mantığında değil, tam aksine ellerinden geldiğince yardımcılar. Size hizmet eden  garsonlar çalan şarkıyı kimin söylediğine bile hakimler çoğu zaman.

İyi yemek, ayaklarınızın altına serilmiş adalar manzarası, içten bir hizmet ve güzel müzik için teşekkürler.
Fiyatlara gelecek olursak 2 kişi salata, et, patates ve 1 şise Türk şarabı 200 TL. Sadece şarap fiyatları yerliler için 95 TL, yabancılar için ise 120 – 150 TL arasında farklılık gösteriyor.

Bu arada unutmadan illa yemeğe gitmek durumunda değilsiniz, barı da oldukça keyifli. Biz geçen hafta gittik, serin olmasına rağmen şalla idare edebildik yemek boyunca, ama bu sene için biraz geç kaldık sanırım. Seneye açılışından itibaren bol bol tadını cıkartmak dileği ile.

9 Eylül 2013 Pazartesi

Bir Balayı Macerası: Koh Tao & Koh Samui



"JUST MARRIED" terliklerimizle adalardayız


Ohhhh!!! düğün koşturmacası ve yoğun hazırlık aşamasının ardından balayına çıkıyoruz ve karşınızda tüm detayları ile çok da keşfedilmemiş bir rota.

Balayını planlamaya başladığımızda bir türlü karar veremedik, Amerika'ya mı gidelim, Güney Fransa kıyılarını mı gezelim yoksa şarap tadımı ve mantar üzerine yoğunlaşabileceğimiz bir Avrupa köyleri turu mu olsun. Derken eşimin bir arkadaşının balayı dediğin adada olur demesiyle başladık ada araştırmaya. Zanzibar mı olsa, Seyşeller mi, yoksa Maldivler mi? Hangi tur şirketine gittikse hep benzer tur planları ile çıktılar karşımıza. İçimize sinmedi ve iş başa düştü. 
Bir arkadaşımında yönlendirmesi ile Tayland tarafına gitmekte karar kıldık ve tam yol ileri başladık adalarını araştırmaya, en son Koh Tao'da karar kıldık. İyki de öyle yapmışız, araya birkaç ada daha katarak haydi dönüşte de Bangkok yaparız dedik ve ortaya bu unutulmaz tatil çıktı.

Uzun uçak yolculuklarından pek hoşlanmayan eşim bile oldukça keyif aldığına göre bence yazacaklarım sizler için örnek bir balayı/tatil planı olabilir. Istanbul’dan  evden çıkışımızla Koh Tao'ya varışımız toplam 26 saat sürdü fakat çok keyifli bir yolculuk oldu. Gelin anlayatım nasıl geçti:)

Istanbul-Bangkok uçuşunun ardından Bangkok havayolları ile Koh Samui'ye geçtik.  Süper bir hava, ilk kez Asya tarafında bu kadar az nemli havaya denk gelerek, sempatik havalimanına iniş yaptık. O kadar güzel bir havalimanı ki tüm yorgunluğunuzu aldı, sanki resort girişi. Oradan taksi ile kişi başı 300 bahta Lomprayah firmasının hızlı feribotunun kalktığı limana yol aldık. Biletleri lomprayah.com sitesinden gitmeden almanız mümkün. Koh Samui'den feribot ile yola cıktığınızda Koh Tao'ya varana kadar 2 adaya daha uğruyorsunuz. Nangyuan ve Koh Phangan.  Nangyuan sadece 1 gün geçirip denize girmek için ideal olabilir. Koh Phangan ise meşhur 'full moon' ve 'half moon' partilerinin yapıldığı ada. İlla parti havasıda olsun derseniz internetten detaylı programını öğrenebilirsiniz. 2:30 dk'lık bir feribot yolculuğunun ardından Koh Tao'ya vardık. Önce limandaki kargaşadan nereye geldiğimizi anlayamasakda otelimizin özel aracı bizi karşıladığında bir ohh çekmedik değil.

Tek kelimeyle cennet bir ada, hindistan cevizi ve palmiye ağaçlarının arasındaki otelimiz ise harika bir seçim. Emeği geçenlere teşekkürler:) Özellikle balayı ya da yıl dönümünüzü falan kutlamaya gidiyorsanız Haad Tien’in havuzlu villalarda kalmanızı öneririm. Plaj villalarının da hakkını yemek istemem tabii. (www.haadtien.com)Tamamen size özel, sakin, bembeyaz bir kumsal, yeşil mavi bir su, harika bir hizmet, güleryüzlü thailand halkı ve herşeyden güzeli oteldeki extraların ucuzluğu. İlk akşam oldukça yorgun olduğumuzdan yemeğimizi otelde yedik. Sedirlere oturduk jumbo karideslerimizi  ve makarnamızı söyledik yanında da buz gibi bir şişe şarap. Önümüzde uzun bir sahil, arka fonda huzurlu bir müzik, değmeyin keyfimize. Yorgunluğumuza rağmen daha ilk günden koca haftayı nasıl geçireceğimiz belli oldu. Chille biberlerini hesaba katmazsak tabii. Doğu tarafında acıya çok alışkınım diyeni bile zorlayacak cinsten. Sipariş verirken uyarmayı unutmayın. Bize de ilk geceden tecrübe oldu.
Konakladığımız koyun adı köpekbalığı koyu olarak geçiyor. Adı sizi korkutmasın dalış yapıyorsanız özellikle açıklarda karşınıza minik yavruları çıkabiliyor. Biz kano yaparken çıplak gözle bile gördük. Onun dışında gökkuşağını andıran birçok  balık size yüzerken eşlik ediyor. İnanın onlar da Thai halkı kadar nazik, hiçbir rahatsızlık vermeden dibinizde yüzüyorlar. Koh Tao aslında dalış tutkunları için birebir, her yer dalmaya uygun ve sadece dalış için gidiyorsanız hesaplı dalış otelleri de mevcut.
Her akşam otelde yemek yiyemeyeceğinize göre toplam iki merkezden oluşan bu ufak adayı keşfe çıkın derim. Biri limanın olduğu koy Mae Haad, diğeri ise Sairee. Her iki tarafta da önerebileceğim güzel restaurantlar var. Otelin servisi ile iki merkeze de ulaşmanız mümkün.

Mae Haad’da Café Del Sol, Whitening, Café Del Mar güzel seçenekler arasında. Şık ve romantik bir yemek yemek istiyorsanız en iyi seçenek Whitening. Kumun üzerindeki masaları tercih edecekseniz önceden rezervasyon yaptırmanızı öneririm. Yemeğin yanı sıra adanın en lezziz kokteyllerini de onlar hazırlıyorlar.
Bi "Tiger" daha kafası

Sairee’de ise en iyi italyan Porto Bello, Hipp et severler için uygun, White Elephant & Baraccuda ise lokal Thai mutfağı ve ızgara kabuklu deniz ürünleri  için güzel seçenekler olabilir. Sairee ufak tefek hediyelik almak için Mae Haad’e göre daha uygun, çarşıyı gezerken Lady Boy Caberet Show’u da izlemeden dönmeyin derim. Bara giriş ücretsiz, sadece içtiğinizi ödeyerek Travesti Dans Show’unu izlemeniz mümkün.  “Queen Cabara Show” olarak geçiyor. Kısa bir kesit izlemek isterseniz, www.youtube.com/watch?v=VowGHvsuPZw’ a bakabilirsiniz. Bazıları için çok iç gıcıklayıcı olsa da ben hala performanslarını  takdir ediyorum. En azından bir kere görmeye değer.
Whitening Kokteyl
White Elephant Balık Tabağı
Queen Cabaret Show






























Koh Tao’da kaldığımız 5 güzel günün ardından yine aynı feribot firması ile Koh Samui’ye geçiş yaptık. Otelimizi gitmeden önce internette Agoda sitesinden almıştık. Adanın merkeze yakın en güzel plajında yer almasına özen göstererek Nora Buri Resort’da yerimizi ayırttık. (www.noraburiresort.com). Chaweng Beach adanın en büyük sahil şeridi. 1.85 m boyunca önünüzde beyaz kum bir plan hayal edin. Bu otelde o plajın tam sonunda yer alıyor. Plaj gerçekten harika görünüyor ama deniz için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Dibi biraz balçık hissiyatında ve yürü yürü belinde, pek benim tarzım bir deniz değil açıkçası. Yinede plajda uzun yürüyüşler yaparak tüm resort’ları tek tek keşfe çıkmak, hem spor hem de bu bahaneyle güneşlenmek baya keyifli. Otelinize de sorabilirsiniz ama benim önerim 1 gününüzü ada turuna ayırmanız. Safari turu olabilir, özel araç turu olabilir. Biz turlar içinde “9in1 Program” diye geçen birine katıldık. Sabah bizi otelimizden aldılar, sonra ada da bu tarz aktiviteler için özel yapılmış bir bölgeye götürdüler. 30 dk boyunca fillerin, maymunların show’unu izledikten sonra , fil üzerinde tracking yaptık. İnanın çok zevkli. Tonluk bir hayvanın üzerinde ufacık bir tayland'lının yönetiminde dağları, bayırları gezmek oldukça heyecan verici. Ardından öküz turu, thai box show ve balık terapisi. Şimdi keşke dayanıp daha çok soksaydım ayaklarımı o suya diyorum, inanın bana bu bir tedavi. Evet o kadar minik balığı ayaklarınızı sarmış bir halde görmek korkutucu ama faydası da çokmuş. Buradaki aktiviteleri tamamladıktan sonra cip’imize atlayıp bu seferde şelaleye doğru yola çıktık, yürüyerek şelaleye tırmandık. Kolay bir tırmanış olduğu söylenemez o yüzden bu tura içinizde mayonuz ayağınızda spor ayakkabınızla katılmanızı öneririm. Şelalenin tepesine çıktığınızda tabiki harika bir manzara ve buz gibi bir su. Tayland’da hangi adaya giderseniz gidin böyle bir su ile kaşılaşamazsınız. 
Bu arada unutmadan şelaleye doğro giderken yol üzerinde Hindistan Cevizinin içinde dondurma satan bir ufak kamyonet var. Mutlaka tatmanızı tavsiye ederim.50 Bahta içinde yok yok.

Tadına doyulmaz kabuklular
Öküz Safari'de yapmadık demeyiz:)
Fil Safari
Maymunlar o kadar tatlıydı ki 

Balık Terapisi
Ada içi ulaşım Bangkok kadar ucuz olmasa da her yere taksi ile gidebilirsiniz. Trafik burada da Bangkok kadar yoğun. Daha ucuz ulaşım aracı olan “Tuk Tuk”’da farklı bir tercih olabilir. Trafik soldan akıyor, sorun olmaz derseniz araçda kiralabilirsiniz.

Plajlar & Alışveriş:
Chaweng Plajı: Koh Samui’nin merkezidir. Restoranlar, gece klüpleri ve otelleri ile Samui’in en hareketli bölgesi. Alışveriş yapmadan dönmek imkansız. Özel ve marka satan butikler hariç, herşey oldukça hesaplı. Bambu ürünler, sabun ve tahta oymacılığı, yağlı boya tablolar, mücevherat, ipek tekstil ürünleri, orijinal maskeler ve tüm Tayland’da olduğu gibi sahte mallar, alışveriş seçenekleri arasında. Kick box müsabakası izlemek isterseniz barlar sokağının sonunda büyük bir kick box sahasını göreceksiniz.
Lamia Plajı: Chaweng Plaj’ından sonra adada ki en hareketli bölge, adanın güney kesiminde yer alıyor. 
Diğer plajları: Baphut Plajı, Maenam Plajı, Big Buddha Plajı, Choeng Mon Plajı, Talling Ngam.


Nora Buri Resort & Spa Hotel
Gelelim en vazgeçilmez kısım olan yeme içme bölümüne. Koh Samui Koh Tao'ya göre çok daha büyük ve gelişmiş olduğundan yemek seçeneğiniz de bir hayli fazla, hatta ada da ünlü şefler, ödüllü restaurantlar da bulunmakta. Sadece 2 akşamımız olduğundan biz hepsini deneme fırsatı bulamadık ama benim listeme göre gidilmesi gereken restraurantlar;
Zazen, Six Senses otelinin içinde bulunan "Dinning on the Rocks" ve Zico's. Bunlar dışında Chaweng'de yol boyu hem etrafımızı seyredelim hem de karnımızı doyuralım derseniz seçenek bol, deniz kenarında manzaraya karşı isterseniz o da mevcut, seçim sizin. Bu ada da yok yok.

Yapmadan dönülmemesi gereken en önemli şey masaj. Lüks otellerin içindeki spa'lardan birinde senenin tüm yorgunluğunu üzerinizden atabilirsiniz. Otellere kıyasla hesaplı  ve rezervasyon gerekmezksizin aklınıza estiği an yaptırmak isterseniz her köşe başı masaj salonu. Thai masaj, tüm vücut ya da ayak masajı zevkinize göre emrinize amade. Sokaktaki masaj salonlarının fiyatları aşağı yukarı birbieinin aynı. 300-500 Baht arasına bu dediğim masajların 1 saat boyunca keyfini sürebilirsiniz. 1 dolar 31 Baht, yani 300 Baht, 10 dolar civarı bir şey yapıyor. İstanbul'da bu fiyata manikür bile yapmıyorlar, oradan hesap edin derim:)

Biz bu seyahatten yüzümüzde kocaman bir gülümseme ile ayrıldık, bakalım sizler denediğinizde ne düşüneceksiniz. Hala gözlerimi kapadığımda Koh Tao'da otelin kumsalında olduğumu düşününce ağzım kulaklarıma varıyor. Tadı damağımda kaldı derler ya aynen öyle oldu. Dönerken bol bol el salladım, yine ve yine gidebilmek için...





4 Eylül 2013 Çarşamba

Sonbahar Geldi Hoşgeldi

Resmi olarak Sonbahar geldi. Kavurucu sıcaklar ve nem kendini tatlı bir esintiye bıraktı. Geceleri klimaya gerek olmadan sadece  penceremizden esen rüzgarın ipeksi dokunuşuyla uykularımız daha da huzurlu. Çocukken sonbaharın gelmesi beni hiç mutlu etmezdi. Okullar açılacak, yazlıktaki arkadaşlarımdan ayrı düşeceğim, bütün bir gün boş boş ne yapsak acaba diye düşünmek yerine "off forma giymek zorunda mıyım" sorusu ile annemi daraltacağım, işte hep bunlar gelirdi aklıma.
Şimdi ise bambaşka düşünüyorum. Sonbaharın gelmesi aksine beni mutlu ediyor, o tatlı rüzgarın hafif hafif esmesi , yağıp geçen yağmurlar, boşalan tatil yöreleri, doğanın zümrüt yeşilinden yavaş yavaş toprak renklerine teslim olması.

Tatil yöreleri dedim ya mesela eskiden olsa her yer boşalıyor diye bende dönmek için ısrar ederdim aileme, haydi kimse kalmadı biz de dönelim diye şimdi ise imkan olsa Eylül-Ekim hiç dönmesem  Ege’den. Herşey daha bir keyifli; deniz, resturantlar, plajlar, sokaklar, sadece sonbahar sevgisini paylaşan insanların etrafında olması bambaşka bir duygu imiş meğer.

Önceleri bir restaurant’a gittiğimizde ya da evde Orhan Gencebay,  Zeki Müren çalarken ne hissediyorsam sonbahar da bana onu ifade ediyordu. Şimdi ise o şarkı sözlerindeki yaşanmışlıklara gözlerim doluyor dinlerken, çoğunlukla bir mırıltı halinde eşlik ederken yakalıyorum kendimi. Artık o şarkıcılar da, söz yazarları da, sözler de daha bir anlamlı benim için.

İyki geldin diyorum ozaman sonbahar. Haydi bir el ver toplayalım şu bavulu, kısa da olsa gidelim Ege’ye.  Yere düşen yapraklara, ılık rüzgara, serin denize ve sakin bir sabaha uyanalım, 4-5 günlüğüne bile olsa anılara bir anı daha ekleyelim.

Ver elini sonbahar sıkı sıkı tut, akşamlar erken çöküyor, daha yolumuz uzun.  Yapraklarını döken ağaçlar tıpkı takvim yaprakları gibi, gel gel de tadını çıkaralım içtiğimiz bir duble rakının. Kadeh kaldıralım geçmişe ve geleceğe...

2 Eylül 2013 Pazartesi

Moda Teras



Yılların eskitemeği ve eskitemeyeceğini düşündüğüm Moda Teras ne yalan söyleyeyim ki eskimiş. Bir Pazar akşamüstü, gün batımını izleyip şöyle keyifli bir yemek yiyelim diye Moda Teras'ın yolunu tuttuk ama sonuç bizi biraz şaşırtmadı değil. Manzara hala şahane ama mekanı daraltıp yarısından büyük bir kısmını düğün için ayırmışlar, Fenerbahçe ve Moda burnunu alabildiğine gördüğünüz, teknelerin, Prens adalarının, eski Moda iskelesinin hatta Moda Deniz klubünün dubasının bile keyifle izlendiği bu yer de hizmet de aynı şekilde beni hayal kırıklığına uğrattı. Şarap ve kokteyl listesi yerli yerinde ama yemeklerin lezzizliği için üzülerek aynı şeyi söylemem mümkün değil. Başlangıç olarak pastırmalı humus ve Yunan salatası, ana yemek olarak da Cafe de Paris soslu dana biftek ve Wok'da sebzeli et tercih ettik ama inanın bana salata bile sostan noksandı. Üzülerek söylüyorum hakikaten Moda'da çocukluğumuzdan kalma mekanlara birilerinin nazarı değmiş. Daha önce Koço restaurant için de yazmıştım, şimdi aynı hayal kırıklığını Moda Teras'ta da yaşayınca insan nazardan başka birşeye yormak istemiyor. Umarım bir an önce işletmeciler farkına varır ve o güzelim manzaranın hak ettiği lezzet değerini eskiden olduğu gibi bizlere geri sunarlar.
Bu arada unutmadan Pazar brunch'ları da oldukça keyifli idi, umarım ona el sürmemişlerdir.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...