Etiketler

18 Kasım 2016 Cuma

Leros, Yunanistan

Kalbim Ege’de Kaldı


Ha karşı komşu, ha bizim kıyılar ne fark eder diyemiyoruz artık, bavulu toparlayıp kendimizi  Yunanistan’da buluyoruz. Şuan Türkler arasında en moda, haftasonunu Yunanistan’da geçirmek. Herkes en az bir adadan haberdar, ister arabayla gidiyor ister otobus, ister tekne, isterse de ucakla.  Biz debu yıl rotamızı  Mayıs ayında Thassos’a, Ağustos’da  ise Leros’a çevirdik.
Bu yazıda sizlere Leros’u anlatacağım.

Nasıl Gidilir?
Leros’a Bodrum Turgutreis’den direkt kalkan feribotlar var. Pazar gidiş Pazar dönüşlü, arada hızlı feribotlarla ek seferler de koyuyorlar takip etmek lazım. Yolculuk 2 saat sürüyor.
Direkt Leros ferry’si bulamazsanız Kos üzerinden de Leros’ geçiş yapmak da mümkün.

Nerede Kalınır?
Şansımıza seçtiğimiz otelden o kadar memnun kaldık ki giden herkese tavsiye edebilirim. Otelin adı Nefeli , özellikle çocuklu aileler için şahane bir seçim, odalar oldukça geniş ve odanızda bebeğinizin ihtiyacına göre yemek pişirebilceğiniz ocak, malzeme, buzdolabı mevcut. Bebek yatağı da mevcut, ne ihtiyacınız var ise yardımcı olmaya oldukça hazırlar. Sabah kahvaltıdaki herşey ev yapımı, yunan börekleri, kekler ve kurabiyelerin tadına doyum olmuyor. Balları bile organik, özel alım yapıyorlarmış.
http://tinyurl.com/hngazpe
Başka bir otel de öner derseniz yine aynı hat üzerinde Alinda ve Ale Mare’de oldukça temiz ve sempatik.  Hatta bu iki otelin plajı bizimkine göre daha da iyi. 


Yemek:
Benim için en önemli mevzulardan biri yemek, o nedenle tüm yemek yediğimiz yerleri tek tek yazacağım.
Öncelikle benim için top 3 resturantları yazayım.
1    Taverna Dimitris o Kafalos
Her seçtiğiniz meze, ana yemek mi şahane olur. Özellikle minik simi karideslerini yemeden gelmeyin.  Talılardan panna cotta’da efsaneydi. Bu arada tüm yemek ve içkiler bittikten sonra bize kendi yaptıkları tarçınlı uzo’dan ikram ettiler, bayılıp şişe olarak almak durumunda kaldık. Kahvenin yanında ikramlık isteyip tadına bakın derim.

      Psarapoulo
Leros’un en havalı beach’lerinden Pantelli’de bulunuyor bu restaurant.  Makarnalar, ızgara ıstakoz sahane. Tam denizin dibinde oldukça şık yatların, yelkenlilerin manzarasına karşı yemek yemenin tadı bir başka.
       Taverna Bratsera
Burasıda tam Leros’un merkezinde, manzara falan yok, içerlek bir resturant. Leros’un rüzgarlı olan akşmalarında gitmek için oldukça ideal. Servis eden garsonlar o kadar tatlı ve içtenki size ne ikram edeceklerini şaşırıyorlar. Diğer popüler restaurantları gezmek gibi bir derdiniz yok ise mutlaka bir kere daha gidilir. Özellikle rokfor peynir soslu karides’i yiyin, balıklar özellikle de barbunu şahane pişirmişlerdi. Giderken ev yapımı reçel hediyeleri de oldukça cana yakın.
Fiyat anlamında da adadaki en uygun popüler restaurant diyebilirim.

Diğer gittiğimiz restaurantlar ise;

Mylos; bir iki sene önce adanın en popüler restarantıymış, hala da çok popüler, yer bulmak öyle kolay değil, gitmeden mutlaka rezervasyon yaptırın. Biz bayram dönemimde olduğumuzdan tüm Türkler buraya akın etmişti, servis aksıyor, masa düzenini bir türlü oturtamıyor ve eleman yetiştiremiyor durmdaydılar, o nedenle açıkçası çok memnun kalmadık. Yediğimiz şeyler de size kendi yazdığım top 3 restautanttaki kadar lezziz değildi. Belki bir sans daha verilebilir ama az gününüz var ise  yemek yemek yerine manzarası şahane barında bir aperatif için vakit harcayın.


To Steki; aslına bakarsanız burası da favorilerim arasında. Sahibi o kadar sempatik ki sizi hemen restauranta çekiveriyor. Buarada hasta Fenerli, mutlaka hangi takımı tuttuğunuzu soruyor. Canlı müzik olan bir akşam gidin derim, oldukça samimi, herkese neşe katıyor ve kendisi de grupla birlikte eğleniyor. Buarada şahane ıstakoz yapıyor, ada da ıstakozu ya burda ya da Psarapoulo’da yiyin bence. Patlıcanlı bir mezesi de hala aklımda. (Alinda beach’in sonuna doğru yürüdüğünüzde karşınıza çıkacak To Steki)

Alinda Restaurant: Tam bir otel restaurant’ı tadında, öğlen plajından denize girip yemek yemek için ideal. Deniz ürünlerinde fenalık geldi derseniz oldukça lezziz kuzu yapıyorlar.

Aloni Restaurant: Xerokampos koyunda bir plaj restaurant. Burası oldukça güzel yatları ağarlayan kendi halinde abartısız bir koy, görmenizi tavsiye ederim. Restaurant’da tipik bir yunan tavernası tadında, herşey standart ve lezzetli.

Prima Plora: Memnun kalmadığımız tek restaurant burasıydı sanırım. 4 kişi 2 çocuk gittiğimiz bu restaurantta greek salad (yunan salatası) hariç hiçbirşey lezzetli değildi, ya da bize öyle denk geldi. Ama bukadar lezziz yer varken vakit harcamayın.

Zorbas Taverna & El Greco’da trip advisor listesinde oldukça yukarlarda. Bu 2 restaurant’da Leros’un en güzel koyu olan Pantelli’de Psarapoulo restaurant ile yan yana. 3’ünden birinde deniz üstünde mutlaka yemek yiyin. Rezervasyonu unutmayın.

Sweet Leros: Pandeli bulunan adı gibi tatlı dekore edilmiş bir pastene, likör de satıyorlar.

Alinda Merkez Pastane: Adını almayı unutmuşum ama görmememize imkan yok. Pastalar, tatlılar ve özellikle dondurmalar sizi kendinizden geçirecek. Özellikle sorbe çilek, mandalina ve ekşi limonu deneyin. Yazarken bile ağzım sulandı.

Bir de unutmadan pastaneyi biraz geçince merkezde kebap yapan büfe tarzı, önünde masaları olan bir yer var. Domuz döneri, şis kebabı ve köftesi oldukça lezzetli. Et severler bir tadına bakın derim.

Plajlar:

Alinda Beach: Bu koyu yol boyu yürüyüp zevkinize göre seçtiğiniz otel ya da taverna plajlarından birinde tüm gününüzü geçirebilirsiniz.

Pandelli: Ben en çok buranın denizinden keyif aldım. Sabah erken gitmek gerekebilir, oldukça populer olduğundan yerler dolabiliyor.

Xerokampos: Bu koy adanın güneyinde kalıyor, minik bir balıkçı kasabası. Taksi ile Alinda’dan 15 euro tutuyor. Deniz o kadar pürüzsüz ve sakin ki, özellikle adanın ön tarafı rüzgarlı ise hiç düşünmeden Xirokampos’a gidebilirsiniz. Bu arada Kalymnos’a çok yakın, neredeyse yüzme mesafesinde.


Gourna: Tamamen kum, Ayvalık tadında bir deniz hayali kuruyorsanız burası size göre, yürü yürü sığ. Upuzun kum bir sahil olduğundan çocuklar şahane vakit geçiyor ama kişisel olarak benim tercihim değil. Bu koydaki tavernalar aman aman lezziz diyemem ama sanırım 2taverna vardı, artık birine oturup günü geçirin.


Arac/ATV kiralama:
Biz kiraladık fakat adanın farklı koylarında atv ya da araç kiralamak için ufak dükkanlar var.
ATV kiralama 20/25 euro , araba kiralama 30/35 euro civarında idi. Alinda beach’de kalırsanız genelde her yere yürünüyor, akşam merkeze yürüyerek gitmek 10 dk. Bence konakladığınız yeri bir keşfedin gerçekten ihtayaç var ise araba kiralayın, sürekli otele git gel yapmayacaksanız taksi de ortalama aynı hesaba geliyor.










21 Nisan 2016 Perşembe

Dönme Dolap




Hayatımız aslında bir dönme dolap gibi; dünyada değişen birçok şeye rağmen  çoğalma ve aile olma arzusu ister toplum baskısından deyin ister kodlanma deyin çoğumuzun içinde iç güdüsel olarak var. Yavruladıktan sonra birçok şeye bakış açımız değişiyor, ebeveynler olarak ayaklarımız daha bir yere basar hale geliyor. O 45-50 cm boyundaki yumurcaklar bizi bir anda kendimize getiriveriyor. Onlar  için daha çok çalışıyoruz, daha çok okuyoruz, daha çok araştırıyoruz hatta bazen kendimizi kaptırıp pazarlama harikası olan hikayelerin, kitapların, oyunların peşinden koşacağım, herşeye yetişeceğim derken kendimizi harap ediyoruz.   Aman tenise gitsin, oradan çıksın baleye,  piyanoya, oyun grubuna derken aslında bazen çoçuğumuz gerçek anlamda neden keyif aldığının farkına bile varamıyoruz. Eğer henüz bir yeni doğansa sütüm yeteri kadar geliyor mu, nasıl arttırırım, onu da bir deneyeyim, bir de bunu deneyeyim,  o blogta bu yazıyor, gece uykusu için şu gerekliymiş gibi bir arbede içinde geçiyor çocuk büyütme maceramız. Bazen minik meleğimizin o ilk günlerini kendi telaşınızdan hak ettiği kadar içimize sindirerek yaşayamıyoruz.  Asla eleştirisel devam etmeyeceğim, çünkü çoğunu ben de yaptım ve belki de yapmaya devam edeceğim. Herkesin kendine göre doğruları ve yatsınamaz çabaları var. Önemli olan gün sonunda ortak bir paydada birleşerek sağlıklı çocuklar yetiştirmek istememiz.
Sorum şu peki tüm bunlara değiyor mu?
Cevabım büyük puntolarla EVET. Öyle bir değiyorki bana kalırsa sonuna kadar. Hamile kaldığımı öğrendiğim an önce bir sevinç, sonra bir korku kapladı içimi, dün gibi aklımda o gün. Önce inanamadım, heveslenmeyelim bu testlere güven olmaz, doktora gidene kadar bekleyelim dedik eşimle. Sonra bezelye tanesini görünce bastık çığlığı. Bizden bir parça içimde yavaş yavaş büyüyüp hayat bulacaktı. Bu ulvi bir görev, hayatımızda keyif aldığımız bazı zevklerden bir süre bizi mahrum bırakacak olsada herşeye değiyiyormuş başta söylediğim gibi.
Normal doğum yapmış biri olarak bebeğimi  kucağıma ilk verdikleri anda başladı tüm serüven. O an daha önce hiç görmediğim bir varlığa patdadanak aşık oldum, doğru kelime aşk mı bilmem ama heyecan, korku, sevinç  ve yüzümdeki o  koskacaman gülümseme, gözyaşları içinde karşıladım hayatımızın en kıymetlisini. O kadar minik ve savunmasız ki gözlerini açmış size bakıyor ve o 1 dk önce çığlık çığlığa ağlayan bebek göğsünüze bırakıldığı anda birden susuveriyor. Bu mucize değildir de nedir?
Ahh o ilk günler ve haftalar diyosunuz şimdi. Hastanede herşey kontrol altında ne zamanki eve geliyorsunuz, tüm hazırlıklar, odası hatta oyuncakları dahi hazır bile olsa ana kucağının içinde önce bir nereye koyacağınızı şaşırıyorsunuz sonra dur beşiği dur yatağı derken sadece ağlamasın diye denemediğiniz yol kalmıyor. Tecrübesizlikle 15 dk içinde hem emzirip hem altını değiştirip hem de pişpişlediğim dakikiları biliyorum. Günleriniz ve geceleriniz oldukça uykusuz geçiyor, hatta bazen hiç geçmeyecekmiş, minik yavrunuz hiç büyümeyecekmiş gibi düşünüyorsunuz. Günler dakika yavaşlığında geçse de, aylar tam tersine şaha kalkmış bir at hızında ilerliyor. Ozaman da hiçbir anı kaçırmamak için birinin zamanı durdurmasını diliyorsunuz. Büyük bir serüven başlamış oluyor, eşinizle olan hayatınız hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak diye endişeleniyorsunuz ama hepsi gelip geçiyor ve her anına değiyor.  Sorumluluk çok; minicik elleri, ufacık atan o kalbi sağlıkla büyütmek ve hayata kazandırmak en tatlı hedefiniz oluyor. Önceden sadece kendiniz için yaşarken, o dönme dolaba adım atmanızla birlikte yaşamımız tamamıyle değişiyor ve renkleniyor.
Madem hayat bir dönme dolap, vakit kaybetmeden sende kendine bir yer kap.
 




19 Nisan 2016 Salı

Cemil Usta, Akçaabat Köfte


Bizim ofis Maltepe tarafında e-5’e yakın, havaların açtığını görünce öğlen takım olarak attık kendimizi dışarıya. Bir grup köfteciye gidelim deyince yolumuz Cemil Usta'ya düştü. E-5 üzerinde Bostancı’dan Kartal yönüne doğru giderken sağda kalıyor. Mekan içi dışardan göründüğünden daha da büyük.

Oldukça populer bir yer olmuş ki biz 12:15de gittiğimizde neredeyse yer yoktu. Yakın civar iş yerleri öğlen saatlerinde buraya akın ediyor belli ki. Menüde köfte hariç, hamsi ve birkaç balık daha var. Haftanın belirli bir günü Kurufasulye yapıyorlarmış, aklım kalmadı değil. Bunun dışında lokum, kuzu eti, pirzola da mevcut menüde. Bir de Kuymak gözüme çarptı, bir dahaki sefere yemeden geçmem.

Biz bu gidişimizde önce köfteyi deneyelim dedik. Akçaabat köfteye bir baktık fiyatı 21 TL. Bu mekan için çok değil mi dedik ama durun bizim gibi peşin hükümlü olmayın. Hepimiz 1’er posiyon Akçaabat Köfte sipariş ettik. 2 çömlek yoğurdu, 4 kola, 1 salata söyledik. Bu arada başlangıç olarak bulgur pilavı, acı salça ve köy ekmeği standart olarak masanıza geliyor. Aaa bulgur pilavı ne alaka derken bir bakmışız bitmiş bile. Köy ekmeği ve mısır ekmeğine zeytinyağlı salça sürüp yemeden de edemedik tabiki.






Köfte porsiyonları oldukça büyük, tam altı adet büyük boy oldukça lezziz köfte getiriyorlar ki ben hepsini zorlasamda bitiremedim. Yemeğimiz biter bitmez bir baktık hemen sıcak çaylar geldi, daha biz bunları sipariş vermedik ki demeye kalmadan ikramları olan 3 porsiyon tam lokmalık ev baklavaları da masada yerini aldı. Bu kadar yemeğe adam başı 28 TL ödeyip kalktık. İnanın bana tıka basa doyduk. Yediğimiz herşey başta yoğurt olmak üzere ağzımıza layıktı. Mekanın neden bukadar iğne atsan yere düşmez tabirine çuk oturduğunu tartışmadık bile. Sodalar ofiste artık, ee çok yiyince bastırmak lazım dimi. Ne de olsa kanımız sonuna kadar Türk.



Adres: Altayçeşme Mahallesi, Niyazi Bey İş Merkezi No:22 Maltepe
0216-371-6161

29 Mart 2016 Salı

Başköşe Kebap, Nişantaşı




Klasik kebapçı ve ocakbaşı muabbetine alternatif bir mekan arıyorsanız ama illa lezziz kebapsız da olmaz diye ısrarcıysanız Başköşe Nişantaşı sizler için doğru adres. Yeri eski Köşebaşı, havası semte uygun brasserie tadında. Sigaramın dumanı olmadan rakımı içmem diyenlerdenseniz dışarda 5-6 masası var önceden rezervasyon yapın.

Geçen hafta Cuma günü gittiğimiz bu mekandan oldukça memnun kaldık. Dışarda ısıtıcışarın altında lezziz meze ve kebapları tattık. Çiğ köfte, yoğurtlu patlıcan, gavurdağı salatası ve pastırmalı sıcak humus bizim için kebapcının olmazsa olmazları. Hepsi ağzınıza layık. Ara sıcak fındık lahmacun ve pide de tam mide bastırmalık. Ana yemek olarak döner, şaşlık ve terbiyeli şiş önerdiler. Biz terbiyeli şisten yana kullandık oyumuzu. Lokum gibi yumuşacıktı, yanılmadık.

Rakıyı bir koca şişe getiriyorlar. Ne içersen onu ödüyorsun. Bi küçük mü içtin şişeden, o yazıyor hesapta bir iki bardak geçtinmi ona göre bir skalada ekliyorlar hesaba. Öyle karafa az koydu koymadı muabbeti yok yani. Belki tek riski şişe yanınızdayken biri iki kadeh fazla kaçabiliriyor, o da işin keyfi.

Tatlı olarak dondurmalı irmik diye tutturdu kocam dedim her yerde var, aklım öyle bir künefede kaldıki sormayın ama kalori olur diye orda dur dedim kendime. Kiremitte özel olarak bekleterek hazırladıkları çıtır kabak tatlısını garsonumuz ikram olarak getirdi. İddia ediyorum sırf bunu yemek için bile gidebilirsiniz.

Fiyatlara gelince nişantaşının göbeğinde bir kebapçı için makul. Yukarda saydığım bukadar yemeğe ve içkiye Turkcell Platinum ile rezervasyon yaptırdığımız için %20’lik de bir indirim alarak 180 TL ödedik. Şimdiden afiyet olsun.


*resimler internetten alınmıştır.
Adres: Bronz Sokak, No:5 Maçka

4 Mart 2016 Cuma

Şaşkın Balık, Efka'nın Yeri





Gectiğimiz Cuma günü Bağdat Caddesi Şakınbakkal’da açılmış olan Şaşkın Balık Efka’nın yerine gittik.

Garsonlara adresi sorunca Anatolia hastanesinin tam tersini tarif ediyorlar ama ben size en kestirme yolu söyleyeyim. Bağdat Caddesi Marks&Spencer’ın sokağından yukarı doğru yürüyün solda girilmez tek bir sokak var, kafanızı uzatın şöyle sokaktan içeri ,işte tam da orada Efka’nın yeri.

Beni oldukça şaşırtan bu mekan, yazının devamında neden böyle dediğimi daha iyi anlayacaksınız, Yunan tavernası tadında döşenmiş, yeni bir binanın hemen altında şık bir mahalle balıkçısı tadında. Arka balkon tarafında sigarada içilebiliyor.

Klasik bir meze dolabı mevcut. Ayvalık mezeleri bu ara çok meşhur biliyorsunuz nereye gitseniz bir Ayvalık Cunda mutfağı hakim balıkçılarda, ki ben budan hiç şikayetçi değilim gerçekten bu lezziz yemekleri başarı ile ayağınıza getirebilen balıkçılar var.
Asıl soru Efka bunlardan biri mi?

Yüzde yüz evet dersem Bağdat Caddesindeki diğer balıkçılara haksızlık etmiş olurum. Mezeler taze, lezzetleri yerinde ama ara sıcalardan ahtapot bacağı pek de olmuş diyemem. İki parça geldi biri şahane diğeri neredeyse pişmemiş, aynı durum şisteki hamsi içinde geçerli sunumu falan şık ama çok da lezziz durumda değil şiştekilerden bir  tanesi. Bize mi denk geldi diyeceğim mekan kalabalıktı ama birkaç şeyi geri yollayan masaların olduğu gözümden kaçmadı.

Yemekler neyse de asıl gelelim fiyata. 1 patlıcan mezesi, 1 tabuli salatası, 1 roka salatası, 1 porsiyon ızgara ahtapot, 1 porsiyon şiste hamsi ve ½ rakı. Sıkı durun söylüyorum hesap 250 TL. Gerçekten Şaşkın Balık burasır. Daha önceki yazılarıma bakarsanız eğer, hiçbir mekan için bunu yazdığımı göremezsiniz. İlk defa beni şaşırtan bir hesapla karşı karşıya kaldık. Caddedeki birçok balıkçıya eşimin aile şirketi zeytinyağ dağıttığından hepsi bize kıyak geçiyor değil ya. İnanın bana Misina’da bile yemeğe bu  hesap gelmez. Farz et geldi sonuna kadar değer dersin çünkü yediğiniz herşey çok lezzizdir.

Mekanın işletmecileri yazıma denk gelirde okur ise müşteriye tek seferlik bakmamalarını tavsiye ederim. Bağdat Caddesine rakip dahi olamayacakları çok iyi balıkçılar var, hele Ayvalık mutfağını sunan Misina ve Moshonis İsmail Chef benim favorilerim. Böyle giderse çok da uzun soluklu olamayabilirler.

3 Mart 2016 Perşembe

Qarip Restaurant, Garipçe Sarıyer




3. köprü inşaatının ardından adından daha da sık sözünü ettirmeye Poyrazköy’ün tam karşısında bulunan Garipçe’den bahsedeceğim biraz sizlere. Sarıyer Rumeli Kavağı yolundan giderken Koç Üniveritesi Kampüsünü geçince 15 dk sonra kendinizi Garipçe’de bulacaksınız. Karadenizin tam dibinde, temiz havanın tavan yaptığı oldukça ufak bir köy Garipçe. Haftasonu gitmeyi tercih ederseniz erkenden yollara düşüp kahvaltıya gidin derim. Erkenden yollara düşün çünkü hem popüler oldu, hem de otopark alanı oldukça kısıtlı. Ben en son 2010 yılında gitmiştim, çok fazla değişiklik var diyemem, sadece restaurant ve organik ya da taze yiyecek satan tezgahların sayısı fazlalaşmıs. Bu aralar bu organik ya da taze yiyecek  yemek en moda biliyorsunuz. Herkeste bir organik yeme çabası, Türkiye’nin ucra köşelerinden otlar getirtmeler, her yemeğinde salatasının sosuna kadar organik olsun diye ısrar eden çok fazla kişi var.

Amma söylendin ne satıyor bu tezaglar diyorsanız tarhana, salça, turşu, mısır ekmeği, nohut, kuru fasulye,bakla  vb bakliyatlar, bal, ev yapımı reçel gibi birçok şey var tezgahlarda. İlgilenenlerin  tüm yıllık alişverişini yapacak kadar çok diyebilirim. Organik olmasalarda bizim marketlerden aldıklarımızdan daha tazedirler düşüncesindeyim.

Restaurant’lara gelince ben bir Aydın Restaurant’ı biliyorken bu sefer köşedeki turşu satan teyzenin önerisi ile Qarip Restaurant’a gittik. Oldukça memnun kaldık. Yemekler çok lezettli idi. Balıklar Karadenizin dibinde olmamızdan dolayı son derece taze idiler. Önce tavsiye üzerine balık çorbası içtik, ardından ızgara sarıkanat yedik, ortaya salata ve mısır ekmeği, üzerine de o kadar yol gelmişken tahinli kabak tatlısının da tadına baktık. Kabak tatlısı sevmeyen beni bile yedirdi diyebilirim. Minik kızımızın da balık çorbası ile birlikte toplam hesap alkolsuz kola ve su dahil 135 TL. Avrupa ve Anadolu yakasındaki balıkçılardan ucuz ama bir köye göre yüksek diyebilirsiniz. Haklısınız da ama herşey gerçekten taze. Hele mısır ekmeği şahane.  Yolunuz kışın düşerse mutlaka yukarda oturun,hem manzara şahane hem de sıcacık sobanın üzerinde çıtırdayan kestaneler ikram.

Ahh o hava, şehirde yaşayan her bireyin hasret kaldığı en önemli şey sanırım. İşte Garipçe bunun için kral bir yer. Mis gibi Karadeniz havasını içinize doya doya çekin. Yetmez arabanıza binmeden bir daha çekin. Evinize döndüğünüzde bolca ihtiyacınız olacak.
Mekanın web sitesi: http://qarip.com.tr



Herkese sağlıklı bol gezmeli bir hafta sonu dileklerimle.

9 Şubat 2016 Salı

Sarnıç Meyhane & Butik Otel



Anadolu yakasında oturanlar bilir, bizim tarafta öyle meyhane, eğlence Avrupa yakasına oranla oldukça az. Geçen haftalarda karşıya geçmeye çok üşendiğimiz ama aynı zamanda içimizin de kıpır kıpır olduğu bir Cuma akşamı şirketteki bir arkadaşımdan aldığım tavsiye üzerine Sarnıç'ta bulduk kendimizi.


Kadıköy'deki Çiya'yı herkes bilir, İstanbul'a gelen turistlerin bile bir uğramadan ülkelerine dönmekdikleri yerdir. İşte Sarnıç Meyhane ve Butik Otel Çiya'nın hemen yakınında. Arkanızı Çiya'ya verin ilk sol sokaktan yukarı bakın hemen sağda.


İçeri girdiğinizde öyle kocaman bir yer beklemeyin. 15 masa ya var ya yok. Tipik bir Yunan Tavernası tadında döşenmiş. Kareli masa örtüleri, tahta sandalyeler, bembeyaz duvarlar ve mavi beyaz penceler. Daha yemeklerin tadına bakmadan hatta müziği bile dinlemeden beni dekorasyonu ile içine çekmeyi başardı.


Meyhaneler hep sıcak kanlı olur diyeceksiniz ama burası ufak olduğundan ayrı bir cana yakın. Müziğin ve eğlenceninde etkisi ile bir bakmışsınız yan masa ile şarkı tutturmuşsunuz.


Şansımıza o gece canlı müzikte Mashar, Fuat, Özkan'in ağabeyi sahne alıyordu. Frank Sinatra My Way'lerden başlayarak Sezen'di, Tanju Okan'ı aldı götürdü bizi Paris'e, Venedik'e ve oradan da gerisin geriye İstanbul'a. Yaşına rağmen süper enerjik, sandalye tepesinden indirmek zor. İstek şarkıda yapmanız mümkün, eski usül peçeteye yazarak:)


Yemeklere gelince ağırlıklı rakı içildiği için rakının yanında herzaman yediğimiz mezeler mevcut. Haydari, acılı ezme, plaki, yoğurtlu semiz otu vb. Tepsi geliyor canınızın çektiğini sipariş ediyorsunuz. Amana man özellikli lezetler olduğunu söyleyemem ama Türk tadından da uzak değiller. Ara sıcak kalamar istedik. Oldukça yumuşak ve taze yağda kızarmıştı. Ana yemeklere gelince biz meyhane usulü ortaya güveçte köfte ve kuzu kapama söyledik, öyle ortadan çimleniriz dedik ama her ikiside başarılı değildi. Baktım herkes balık yiyor zaten. Levrek ve Cupra ızgaralar güzel görünüyordu. Bizim düştüğümüz yanlışa düşmeyin diye yazmak istedim. Çok lezzetli olmasada bizim ana yemekler ortamın keyfinden çok da gözümüze batmadı. Bu arada mekanda içerde sigara içilebiliyor.


Şöyle bir canlı müzikle kafa dagıtalım dediğiniz bir vakit olur ise Sarnıç’ı deneyin.


Fiyatlar içtiğiniz alkol oranına göre değişmekle birlikte kişi başı 120-150 TL arası, müzik için extra para almıyorlar.


Cuma Cumartesi günü gitmek isterseniz birkaç gün önceden rezervasyon yaptırmanızı öneririm. Baktınız gece de dönmek istemiyorsunuz otelinde konaklamanız da mümkün.


Adrs: Caferağa Mahallesi, Dumlupınar Sokak, no:12 Kadıköy Çarşı
Tel: 0216-405 15 76

Resimler kendi sitesinden alınmıştır
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...