Resmi olarak
Sonbahar geldi. Kavurucu sıcaklar ve nem kendini tatlı bir esintiye bıraktı.
Geceleri klimaya gerek olmadan sadece
penceremizden esen rüzgarın ipeksi dokunuşuyla uykularımız daha da
huzurlu. Çocukken sonbaharın gelmesi beni hiç mutlu etmezdi. Okullar açılacak,
yazlıktaki arkadaşlarımdan ayrı düşeceğim, bütün bir gün boş boş ne yapsak
acaba diye düşünmek yerine "off forma giymek zorunda mıyım" sorusu ile annemi
daraltacağım, işte hep bunlar gelirdi aklıma.
Şimdi ise bambaşka düşünüyorum.
Sonbaharın gelmesi aksine beni mutlu ediyor, o tatlı rüzgarın hafif hafif
esmesi , yağıp geçen yağmurlar, boşalan tatil yöreleri, doğanın zümrüt
yeşilinden yavaş yavaş toprak renklerine teslim olması.
Tatil yöreleri
dedim ya mesela eskiden olsa her yer boşalıyor diye bende dönmek için ısrar
ederdim aileme, haydi kimse kalmadı biz de dönelim diye şimdi ise imkan olsa
Eylül-Ekim hiç dönmesem Ege’den. Herşey
daha bir keyifli; deniz, resturantlar, plajlar, sokaklar, sadece sonbahar
sevgisini paylaşan insanların etrafında olması bambaşka bir duygu imiş meğer.
Önceleri bir
restaurant’a gittiğimizde ya da evde Orhan Gencebay, Zeki Müren çalarken ne hissediyorsam sonbahar
da bana onu ifade ediyordu. Şimdi ise o şarkı sözlerindeki yaşanmışlıklara
gözlerim doluyor dinlerken, çoğunlukla bir mırıltı halinde eşlik ederken
yakalıyorum kendimi. Artık o şarkıcılar da, söz yazarları da, sözler de daha
bir anlamlı benim için.
İyki geldin diyorum ozaman sonbahar. Haydi bir el ver toplayalım şu bavulu, kısa da olsa gidelim Ege’ye. Yere düşen yapraklara, ılık rüzgara, serin denize ve sakin bir sabaha uyanalım, 4-5 günlüğüne bile olsa anılara bir anı daha ekleyelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder