Hepimiz Cindrella masalını mutlaka ebeveynlerimizden ya da
büyük annelerimizden dinlemişizdir. Üvey annesi ve üvey kız kardeşlerinin
yanında zorluk içinde büyüyen Cindrella’nin bir gün dileği gerçek olur. Bir
peri onu harika bir şekilde süsler ve partiye katılmasını sağlar. Orada
rüyalarının erkeği ile tanışır ve ta ta mutlu son. Adam bütün kasabayı
dolaşarak Cindrellan’nın o gece kaybettiği ayakkabının diğer eşinin uyacağı
kızı arar, sonunda bulur ve evlenir.
Gerçek hayata yansıttığımız da aslında hikaye ile benzerlik
gösterir. Erkekler ya da kadınlar ayakkabının gerçek sahibini bulana kadar
sürekli denerler. Hatta ‘Sizde bir deneseniz belki size de uyar’ düşüncesi ile
ısrarcı olarak.
Gün gelir tam numarayı bulur ve mutlu son için ilk adım
atılır. Aslında genelde o adımdan sonrası en önemlisidir. Saygı ve sevgi çok
sağlam temellere oturmamış ise pamuk ipliğine bağlı gibi her şey sökülür ve o
çok sevdiğiniz, güvendiğiniz kişi birden hiç tanımadığınız birine dönüşür.
Günümüzde ilişkilerin yürümeme sebeplerinden biride
ayakkabının gerçek sahibini ararken çok fazla detaya inmemiz. Bu deneme yanılma
süreci sonucunda sadece kalp değil ayaklarda deforme olur. Aslında elinizdeki
ayakkabı 37’dir ama bir türlü kimseye uymaz çünkü ayaklarda tıpkı yüreklerimiz
gibi kemik bağlamıştır. Kadın da erkek de bir mutlu, bir mutsuz, aşık,
terk edilmiş, aldatılmış, çok sevmiş oyununu oynarken sırf kendi kırılmasın diye
sürekli karşı tarafa gardını almış şekilde dolaşır. Aslında istediği mutlu bir
birliktelik iken karşılıklı mükemmeliyet listesi uzar gider.
Şimdilerde her geçen gün geçmişten daha da uzaklaşıyoruz. Masallardan,
romanlardan ve mutlu sonlardan da. Teknoloji, gelişen dünya her şeye kolay
ulaşabiliyor olmak bizi mantıksal olarak ileriye götürse de duygusal olarak her
geçen gün daha da materyalist hale getiriyor. Lütfen yazıyı okuduktan sonra
şöyle bir 5 dakika düşünün ve kendinizin nerede olduğuna dürüstçe bakın. Hala
sağlam bir 37’misiniz yoksa çoktan deforme mi oldunuz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder