Hayatımız aslında
bir dönme dolap gibi; dünyada değişen birçok şeye rağmen çoğalma ve aile olma arzusu ister toplum
baskısından deyin ister kodlanma deyin çoğumuzun içinde iç güdüsel olarak var.
Yavruladıktan sonra birçok şeye bakış açımız değişiyor, ebeveynler olarak
ayaklarımız daha bir yere basar hale geliyor. O 45-50 cm boyundaki yumurcaklar
bizi bir anda kendimize getiriveriyor. Onlar için daha çok çalışıyoruz, daha çok okuyoruz,
daha çok araştırıyoruz hatta bazen kendimizi kaptırıp pazarlama harikası olan
hikayelerin, kitapların, oyunların peşinden koşacağım, herşeye yetişeceğim
derken kendimizi harap ediyoruz. Aman
tenise gitsin, oradan çıksın baleye, piyanoya, oyun grubuna derken aslında bazen çoçuğumuz
gerçek anlamda neden keyif aldığının farkına bile varamıyoruz. Eğer henüz bir
yeni doğansa sütüm yeteri kadar geliyor mu, nasıl arttırırım, onu da bir deneyeyim,
bir de bunu deneyeyim, o blogta bu
yazıyor, gece uykusu için şu gerekliymiş gibi bir arbede içinde geçiyor çocuk
büyütme maceramız. Bazen minik meleğimizin o ilk günlerini kendi telaşınızdan
hak ettiği kadar içimize sindirerek yaşayamıyoruz. Asla eleştirisel devam etmeyeceğim, çünkü
çoğunu ben de yaptım ve belki de yapmaya devam edeceğim. Herkesin kendine göre
doğruları ve yatsınamaz çabaları var. Önemli olan gün sonunda ortak bir paydada
birleşerek sağlıklı çocuklar yetiştirmek istememiz.
Sorum şu peki tüm
bunlara değiyor mu?
Cevabım büyük
puntolarla EVET. Öyle bir değiyorki bana kalırsa sonuna kadar. Hamile kaldığımı
öğrendiğim an önce bir sevinç, sonra bir korku kapladı içimi, dün gibi aklımda
o gün. Önce inanamadım, heveslenmeyelim bu testlere güven olmaz, doktora gidene
kadar bekleyelim dedik eşimle. Sonra bezelye tanesini görünce bastık çığlığı.
Bizden bir parça içimde yavaş yavaş büyüyüp hayat bulacaktı. Bu ulvi bir görev,
hayatımızda keyif aldığımız bazı zevklerden bir süre bizi mahrum bırakacak
olsada herşeye değiyiyormuş başta söylediğim gibi.
Normal doğum
yapmış biri olarak bebeğimi kucağıma ilk
verdikleri anda başladı tüm serüven. O an daha önce hiç görmediğim bir varlığa patdadanak
aşık oldum, doğru kelime aşk mı bilmem ama heyecan, korku, sevinç ve yüzümdeki o
koskacaman gülümseme, gözyaşları içinde karşıladım hayatımızın en
kıymetlisini. O kadar minik ve savunmasız ki gözlerini açmış size bakıyor ve o
1 dk önce çığlık çığlığa ağlayan bebek göğsünüze bırakıldığı anda birden
susuveriyor. Bu mucize değildir de nedir?
Ahh o ilk günler
ve haftalar diyosunuz şimdi. Hastanede herşey kontrol altında ne zamanki eve
geliyorsunuz, tüm hazırlıklar, odası hatta oyuncakları dahi hazır bile olsa ana
kucağının içinde önce bir nereye koyacağınızı şaşırıyorsunuz sonra dur beşiği
dur yatağı derken sadece ağlamasın diye denemediğiniz yol kalmıyor.
Tecrübesizlikle 15 dk içinde hem emzirip hem altını değiştirip hem de
pişpişlediğim dakikiları biliyorum. Günleriniz ve geceleriniz oldukça uykusuz
geçiyor, hatta bazen hiç geçmeyecekmiş, minik yavrunuz hiç büyümeyecekmiş gibi
düşünüyorsunuz. Günler dakika yavaşlığında geçse de, aylar tam tersine şaha
kalkmış bir at hızında ilerliyor. Ozaman da hiçbir anı kaçırmamak için birinin
zamanı durdurmasını diliyorsunuz. Büyük bir serüven başlamış oluyor, eşinizle
olan hayatınız hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak diye endişeleniyorsunuz ama
hepsi gelip geçiyor ve her anına değiyor.
Sorumluluk çok; minicik elleri, ufacık atan o kalbi sağlıkla büyütmek ve
hayata kazandırmak en tatlı hedefiniz oluyor. Önceden sadece kendiniz için
yaşarken, o dönme dolaba adım atmanızla birlikte yaşamımız tamamıyle değişiyor
ve renkleniyor.
Madem hayat bir
dönme dolap, vakit kaybetmeden sende kendine bir yer kap.
Sushi By Bou is a culinary journey that transcends the ordinary. It's a dining experience that celebrates the art of sushi and offers a taste of the extraordinary. From the first bite to the last, the restaurant consistently delivers a gastronomic adventure that's worthy of praise. https://sushibybou.com/
YanıtlaSil