Etiketler

22 Eylül 2012 Cumartesi

Santorini


Yunan adaları içinde en romantik ada olarak tabir edilen Santorini, biz Türklerin aslında görmeye alışkın olduğu şeylere mi sahip, yani biraz pazarlama harikası mı yoksa gerçekten hayatınızda bir kere görülmeye değer mi? Yazımı okuduktan sonra kararı sizlere bırakıyorum.



Bildiğiniz gibi ada yıllar önce gerçekleşen volkanik patlama sonucu oluşmuş. Volkanik patlama deyince aklınıza simsiyah karanlık bir ortam gelmesin, inanın bana ada da harika bir ambiyans yaratılmış. En ufacık sokaklar bile girilip çıkılası ve ilgi çekici hale bürünmüş. Benim gibi mavi beyaz hayranı bir insan için ret edilemeyecek manzaralara sahip. Ada çoğunlukla balayı çiftleri tarafından tercih ediliyor denilse de bence grup olarak gitmek içinde uygun.

Adaya ulaşımla başlayalım. Türkiye’den Santorini’ye direkt bir gidiş yolu yok ne yazık ki. O nedenle biz önce Kos ordan da feribot ile Santorini’ye geçis yaptık. Farklı alternatifler neler derseniz İstanbul – Mykanos arasını Bora jet ya da Atlas jet’in uçakları ile uçarak yine Mykanos’dan Santorini’ye geçebilirsiniz. Uçakla gitmek için bir diğer alternatif ise Olympic Airlines ile Atina aktarmalı olarak uçmak. Uzun bir tatil planınız var ise  Kuşadası-Samos-Mykonos-Santorini şeklinde meşakkatli bir alternatif de seçenekler arasında. Yorucu olabilir fakat aynı tatil içerisinde birçok ada görmeniz de bir yönden oldukça cazip olabilir.

Adaya vardığınızda genellikle önceden ayırdığınız oteller sizi limandan ya da havaalanından almaya geliyorlar. Adaya gün ışığında varır iseniz limandan merkeze doğru çıkarken sizi eşsiz bir Caldera manzarası karşılayacak. Ilk duyacağınız kelimelerden biri olan Kalimera* ile adaya bir selam verin derim. (*merhaba) Adanın limana yakın olan merkezi Thira (Fira). Genellikle butik otellerden oluşuyor. Booking.com’da zevkinize ve bütçenize uygun çok farklı seçenekler bulmak mümkün. Biz geçen sene yeni açılan Fira’nın merkezine yürüme mesafesinde olan Philippion otelin suit odasında konakladık. Otel oda, temizlik, çalışanlar, hizmet ve kahvaltı servisi olarak son derece tavsiye edebileceğim bir yer. Fiyatı diğer butik otellere göre uygun olduğundan manzarayı biraz kenardan görüyorsunuz ama yine de odanızda kahvaltı etme imkânınız bile var. Illa full manzaraya uyanalım derseniz arkadaşlarımızın konakladığı toplam 5 odadan oluşan Aria Suites’i öneririm.

Oteller ve restaurantlar genellikle size uçurum kenarındaymışsınız hissiyatı verebilir ama manzarayı ve lezzetli yemekleri tattıktan sonra bu hissiyat içinizden tamamen kaybolacak. Fira’ya gitmişken gün batımından önce sofraya oturup uzo’larınızı sipariş edin derim. Gün batımı eşliğinde hafif hafif atıştırmaya başlamanın tadı bir başka.

Adanın bir diğer merkezi olan Oia (İa olarak okunuyor)’da bence güneş Fira’dan daha ihtişamlı batıyor. Dünyanı farklı ülkelerinden binlerce insan o daracık caddelerde güneşi batırmak için adeta bir ritüel oluşturarak bu manzarayı izlemeye geliyorsa vardır bir sebebi.

Otellerin de butik konseptte,  özel bir tatil yaşatma anlayışıyla hizmet verdiğini söyleyebiliriz. Caldera manzarasına hakim Oia ya Fira’da uçurumun kenarındaki butik otellerin her biri kendi içinde ayrı bir güzelliğe ve özgünlüğe sahip. Oia’yı biraz daha nişantası havasında bir yer olarak düşünmek mümkün. Fira’dan daha konsept ve kameralarınıza harika anılar bırakacak manzaralara sahip.

Ada içinde ulaşım oldukça kolay, neredeyse adanın her yerine Ulusoy, Varan tipinde otobüsler servis yapıyorlar. Ehliyetiniz var ise ATV kiralayarak da gezebilirsiniz. Biz şansa bir vip transfer bulduk ve aradığımızda bizi istediğimiz yere alıp bıraktı. Gregory’e bir kez de buradan teşekkürler. Adayı hep beraber altını üstüne getirmemizde katkısı büyük.

Plajlardan bahsetmek gerekirse ilk gün birçok kişinin gitmeden çok tavsiye ettiği Red Beach’e gittik. Biz Türklerin altın kumlu sahillerinden sonra dağ tepe aşarak plaja varmak baya garip bir duygu idi. Özellikle parmak arası plaj terliklerinizle gitmeseniz iyi olur. Gerçekten söylediğimde samimiyim baya volkanik kayaları tırmanarak ve sonrada hafif kaya hafif taş aşağıya yürüyerek denize varıyorsunuz. Öğleden önce plaja vardı iseniz şezlong yakalayabilirsiniz yoksa o kadar yolu gelip havlunuzu kayalara sermek zorunda kalıyorsunuz. Yiyecek ya da tuvalet vs gibi lüksler aramayın çünkü yok. Oldukça bakir bir yer. Ufak bir büfe ve dilim karpuz satan bir ağabey var, tuvalet ise oldukça derme çatma. İlla bu kırımızı plajı görelim derseniz plajı tırmanmaya başlamadan önce düzlükte bulunan büfe’den yiyip içebileceğiniz bir şeyler alın. Burası bize yetmedi illa birde Black ve White Beach’i de gelmişken görelim derseniz kişi başı 7.5 euro’ya küçük takalarla Red Beach’den oralara ulaşmanız mümkün. Belki ben kafamda red beach denilince çok şey hayal ederek gittim ama arkada yüksek kırmızı volkanik bir tepe ve küçük kızıl çakıllardan oluşan bir plaj görünce hayallerim biraz suya düştü. Akşam yemeğe gidene kadar açık söylemek gerekirse ya her yer böyle ise diye biraz moral bozukluğu yaşadık. Otelimize gelip biraz dinlendikten  sonra tekrar umutlarımızı yüklenip Fira merkezde bulunan Agro restaurant’a gittik. Iyki de gitmişiz hem modumuz değişti, hem de iyki Santorini’ye gelmişiz dedirtmeyi başardı bize gördüğümüz tüm manzaralar. Gün batımından önce giderseniz Fira merkezde çok güzel resimler çekebilirsiniz. Restaurant’daki mezeler ve yemekler çoğunlukla bizim ağız tadımıza uygun. Özellikle 3.kata rezervasyon yaparsanız tepeden tüm manzaraya hakim olacaksınız. Kızarmış ballı feta cheese, favalı ılık ahtapot, şarap ve uzo soslu midye, jumbo karides özellikle denemeniz gerekenler arasında. Biz rakı düşkünü Türkler için en büyük zorluk sanırım Uzo’yu 200 ml’lik şişelerde servis ediyor olmalı. Kalabalık bir grup iseniz her 5 kadehte bir, bir yenisini sipariş etmek durumda kalıyorsunuz.  

Yemek sonrası bir yerlerde eğlenelim derseniz orası biraz sıkıntılı, ada aşk adası olduğundan mekanlar da genellikle romantizm üzerine kurulu. Barlara girdiğinizde müzik hafif bir volum’le çalıyor ve şezlonglara uzanıp ışıldayan Fira’yı izliyorsunuz. Bunlardan bazıları Tango bar ve Franco bar. Tropical ve Casablanca barda müzik sesi biraz daha yüksek ama çılgın bir eğlence havası da yok.

2. gün ise ilk günkü plaj zorluğunu yaşamamak adına bu kez otelimize danıştık. İşletme sahibinin direkt bize önerisi Perivallos oldu. Bodrum Türkbükü tarzı yan yana farklı plajlardan oluşuyor. Upuzun bir sahil. Zevkinize göre herhangi birine oturun derim. Şezlong ve menü fiyatları 2.5-5 Euro arası değişiyor. Beach partide olsun derseniz Jojo ve Chillis’i yoklayabilirsiniz. Müzikler biraz Michael Jackson ve Madonna tarzı ama nostalji oluyorJ Kafanızı eğleneceğim diye hazırladıysanız keyif almak mümkün. Burada gittiğimiz plajlar arasında en beğendiğimiz Anemos oldu. Türkbükündeki Maki ayarı bir plaj. Yemekler, restaurant ve güneşlenme alanı diğerlerine nazaran daha şık. Hemen yanında yurtdışında birçok yerde aynı isme rastlayacağınız Cafe Del Mar var. Müzikleri adından da tahmin edileceği üzere gün boyu tam kafa dinlemelik.

Akşam için ise plajdan hiç otele dönmeden yanınıza bir ince elbise ya da şort alarak sahilde yemek yemeniz mümkün. Burada da Netz adında bir Yunan tavernasına gittik. Taverna deyince illa müzik, dans beklemeyin. Taverna Yunanistan’da yerel lokanta anlamına geliyor. Burada da ahtopot ızgara, domates mücver ve deniz börülcesine benzer ot oldukça leziz. “Kalioreksi” (afiyet olsun, tamamen duyduğum şekilde yazıyorum) Yemek sonrası tatlıyı es geçmeyenlerden iseniz sufle ve baklava mevcut. Baklava demişken Güllüoğlu baklavanın yerini hiçbir şey tutamaz. Yunanistan’ın farklı adalarında da baklavanın tadına bakmaya özen gösterdim ama bu konuda bizim gerçek lezzetti yakaladığımızı düşünüyorum.

Gelelim Oia’ya. Benim aklım da, kalbim de orda kaldı. Beyazın mavi ile adeta dans ettiği dar sokakları, hediyelik eşya dükkanları, güneşin ise batarken hafızanızda yer ettiği Oia. Burada da Lotza restaurant’in manzarası güzel. Farkli birçok resturant var ama inanın bana o kadar kalabalık ki erken gidip oturmazsanız yer bulmak imkansız. Güneşi batışı harika ama o sokaklarda ufacık tepelerin üzerine ellerinde kameraları ile yığılmış insanları görmek de farklı bir his. Herkes aynı saniyelere odaklamış kamerasını bekliyor.  Bir de önünden geçerken gözüme takılan Melevio pastane’den bir şeyler denenebilir, oldukça cezp edici tatlar var gibi. Bu arada canim Türkiye’mde de güneşin harikalar yarattığı yerler var ammada anlattın demeyin, Oia’nın havasını ve o kadar insanın aynı anda nefesini tutarak manzaraya odaklandığını gördüğünüzde ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Adalarda sevdiğim son şeye gelir isek Yunanlıların misafirperverliliği ve cana yakınlığı. İnanın çoğu Türkleri seviyor. Türküm dediğiniz anda sürekli söyledikleri “My Friend, Come”. Bu My friend olayı tatil sonuna kadar bizim dilimizde tekerleme haline geldi.

Eee bukadar anlattım, yazımın başında da söylediğim gibi gidip gitmeme kararı sizin. Benim bir tarafım adanın ihtişamının biraz fazla abartıldığı ama bazı manzaralar da da hala ne yalan söyleyeyim aklımın takılı kaldığı. Özellikle balayı ya da özel bir teklif için tercih yapmak gerekirse Oia’daki oteller çok daha romantik. Aklınızın bir köşesinde farklı bir seçenek olarak bulunsun.

Seneye yaza güneşi Santorini’de batırmaya ne dersiniz?
Yakında görüşmek üzere!(Taksana Leme)…

 

 

 

1 yorum:

  1. santorini bundan daha güzel anlatılamazdı..canım 10 dakikalığına Santorini'ye gittim geldim :))

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...