Etiketler

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Varşova, Polonya

Temmuz'un ortası ve ben Varşova'dayım, tabiki iş için. Havaalanından iner inmez beklediğim üzere Istanbul'a kıyasla oldukça serin bir hava ile karşılaştım. Gri bulutlar  insanın içini karartan cinstendi. 
Dünyanın neresinde olursanız olun en kral şehir bile sizi böyle karşılasa başta bir çekici gelmez, bana da öyle oldu. İşin garibi ilk yüzümü güldüren havaalanından otele 20 dk'da varmış olmamdı. Bu İstanbul için neredeyse imkansız, otelimin merkeze yakın olması da bonus oldu. Şehirde tüm gezilecek ve görülecek yerlere yürüyerek max 1 saat uzaklıktaydı sanırım. Gitmeden önce araştırdığım sitelerde şehirde inanılmaz bir trafik var denilsede Istanbul'un trafiğine alışkın bizlere vız gelir tırıs gider. Insanlar belki trafikten bıktıklarından dolayı çoğunlukla tren ya da otobüs kullanıyor. Şehre girer girmez yemyeşil bir bitki örtüsü çıkıyor karşınıza, gerçekten mutlu edici bir sebep daha. Hava kapalı diye şehirdeki diğer güzellikleri yok sayacak değilim değil mi?

Ilk gün çalışmaktan fırsat bulamayınca akşam yemeğimizi Hilton otelinin etrafında bulunan restaurantlardan birinde yedik. Tesadüfen oturduğumuz italyan restaurant'i hiç de fena değildi, tek problem etrafta çok fazla kişinin olmamasıydı. Nerede bu insanlar diye baya bir sorguladık ama ikinci gün eski şehire gidince anladık ki Varşova'da yaşayan herkes anlaşmış gibi belli bir saatten sonra eski şehre akın ediyor. Meydan dopdolu, kiliselerden ve sokak aralarından farklı müzik sesleri yükseliyor. Eski şehrin enerjisi şehrin kalan kısımlarına oranla oldukça farklı. Beni ilk gün karşılayan o kara bulutlar, hava hala yağdı yağacak olmasına rağmen bir anda aklımdan çıkıyor.
Eski şehri yürüyerek gezebiliyorsunuz, bazı turistler fayton ile gezmeyi tercih ediyorlar. Binalar ve tarih o kadar güzel ve renkli ki kendinizi meydana geldiğinizde adeta bir masal şehrinin ortasında hissedebilirsiniz. Hansel ve Gratel romanında olduğu gibi sanki o şirin binaların hepsi çikolatadan yapılmış. Meydan 2-3 sokaktan oluşuyor. Birinden girip diğerinden çıkmak mümkün. Ertafında güzel kafelerin, sokak satıcılarının olduğu eski şehri dolaşmak gerçekten keyif verici. Hatta sokaklardan biri Unesco tarafından koruma altına alınmış. 
Varsova'ya geldiğinizde yapılacak ilk iş eski şehre varıp ortamın havasını solumak olmalı. Kehribar taşını seviyorsanız bu taştan yapılan takılardan almak için mutlaka Varsova'ya gelin, gerçekten şık şeçenekler var.

Şehir ufak olmasına rağmen neredeyse her mutfağa ait yemek var; İtalyan, İspanyol, Japon, Çin, Hint vs... Tripadvisor'a göre en iyi yorumları alan ilk 5 restaurant listesini sizlerle paylaşıyorum.
1. Resturant, Polska (Lokal yemek, mum ışığı ve romantizm bir arada)
2. Platter Restaurant (Intercontinental otelinde yer almakta, fiyatlar biraz yüksek olabilir)
3. E.Wedel Restaurant (lokal yemek ve romantik bir ortam)
4. Ole (Tapas ve İspanyol mutfağının öne çıkan lezzetlerinin sunulduğu bir restaurant)
5. Delizia (Pizza ve makarnam olmadan asla diyen italyan mutfağı hayranları icin iyi bir seçim olabilir)

Bu saydığım restaurantlar dışında eski şehirde bir çok kafe ve restaurant seçeneği var, hem birşey atıştırayım hem de etrafımı izleyeyim derseniz meydandaki kafelere yönelmenizi tavsiye ederim. Bu arada unutmadan her köşe başı neredeyse Kebab corner, içerde bizim bildiğimiz döneri satıyorlar ayak üstü atıştırmak için denenebilir. Hayret edilecek bir şekilde sahipleri genellikle Türk değil, en azından ben rastlamadım. Caddeler oldukça geniş, binaların bazıları gerçekten çok eski, yeni yapılanlar ise oldukça modern. Farklı yapılaşmadan dolayı şehirde bir arada kalmışlık var, tarihe sahip mi çıksa, yoksa modernlikten yana mı olsa kararsız. Bu ortada kalmışlık hissiyatını şehri dolaşırken fark etmemeniz imkansız. Şimdi gelelim sehrin tarihe imzasını atan önemli yapılarına.
 

 





Şehir merkezi:
Eski Şehir (Stare Miasto)
Tarihi 13. yüzyıla kadar dayanan Varşova’nın en çekici kasabası.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra taş yığınına dönüşen meydan, günümüzde UNESCO tarafından korumaya alınmış. Rengarenk evleri, daracık sokakları, barok ve gotik yapıdaki kliseleri ile dikkat çekiyor. Meydanda bolca cafe, pub ve restaurant'a rastlamak mümkün. Sokak satıcıları, resim galerileri ve kehribar taşından yapılma ürünlerin satıldığı küçük dükkanlar gezmeye değer. 
 

Kale Meydanı (Plac Zamkowy)
Burası oldukça hareketli bir meydan. Yine kafeler, hediyelik eşya satıcıları, müzisyenler, pamdomimcileri ile rengarenk bir ziyaret alanı.

Varşova’nın Yükseliş Anıtı (Pomnik Powstania Warszawskiego)
Polonyalı halkın Nazilere karşı direnişi anısına dikilmiş bir anıttır. Mücadele esnasında Eski Şehre girişte yer alan kanalizayon sistemine düşen halkı sembolize ediyor.

St. Anne Kilisesi
1454 yılında kurulmuş olan St. Anne Kilisesi tarihte en çok bağdere atlatmış kiliselerden biri imiş. II.Dünya Savaşı sırasında bombalama sonucu kilisenin ibadet odaları yanmış. Varşova’nın Yükselişi sırasında ise kilise oldukça zarar görmüş. 1945 yılında kilise yeniden yapılmaya başlansada, o yıllarda meydana gelen bir fırtınada bu kez de binanın dış cephesi yıkılmıştır. Son olarak da 1948 yılında açılan yeraltı tüneli kiliseye zarar vermiştir. Neyse ki savaş yıllarından sonra orijinal gotik unsurlara bağlı kalınarak restore edilmiştir.

Kutsal Haç Kilisesi (Bazylika sw. Krzyza)
Varşova’nın yeniden oluşumu sırasında isyancılarla Nazilerin şiddetli mücadelelerine sahne olduğundan kilise ağır hasarlar almıştır. Buna rağmen kilise mihrabındaki bazı orijinal Barok süslemeleri korunabilmiştir.


St. Mary Magdalene Kilisesi
Bir Ortadoks kilisesidir. Yapımı 1869 yılında tamamlanmış ve Polonya’da yaşayan Ruslar için hizmet vermektedir.
Lazienki Park 
Parkda Chopin anıtını ve kralın sarayını görmeniz mümkün. Güneşli bir hava yakalarsanız parkın tadını çıkarın derim.
Bilim ve Kültür Sarayı (Palac Kultury i Nauki)
Varşova’ya adım atar atmaz şehrin birçok noktasından görebileceğiniz Stalin’in savaş sonrasında dostluk adına armağan ettiği yapı. 30. katında şehir terası bulunmaktadır.












Belvedere Palas, uzun yıllar Polonya’nın sembolü gibidir. Etrafında demir maskeli askerleri gördüğünüzde Belvedere Sarayına geldiğinizi anlayacaksınız.
Denizkızı Heykeli (Syrenka)
1855 yılında yapılan Denizkızı heykeli elindeki kılıcı ve kalkanıyla Varşova topraklarını koruduğunu sembolize etmektedir.

Büyük Tiyatro
1900 kişilik oturma kapasitesiyle Avrupa’nın en büyük salonlarından biri olan Büyük Tiyatro neoklasik tarza yapılmış bir binadır. Fırsat bulursanız bir performans izleyin.

Vistül Nehri:
Şehre sadece 40 km uzaklıkta olan bu nehir, sakin bir gün geçirmek isteyenler için ideal olabilir.

Milli Müze (Narodowe – National Museum)
1862’de Polonya Kralı’nın isteğiyle kurulan müze, daha sonra Milli Müze olarak isimlendirilmiştir.
İçinde 780.000 değerli parçanın sunulduğu bir galeri. 

Zacheta Ulusal Sanat Galerisi 
Varşova’nın merkezinde en eski galeridir. Perşembe günleri giriş ücretsizmiş duyrulur.

Chopin Müzesi
Müzede Ünlü müzisyen Chophin'in hayatına dair ilginç parçalar yer almaktadır. En önemli parça kendisinin son kullandığı piyanodur.

Gezilecek yerler hakkında edindiğim bilgiler şimdilik bu kadar zaten 4 günlüğüne hem iş hem de ziyaret yaparsanız herşeyi detaylı gezmeniz mümkün olamayabilir.

Alışveriş yapmadan asla dönmem diyenler için Arkadia adında büyük bir merkez var. Aradığınız birçok markayı orada bulmanız mümkün. Etrafında ise keyifli cafe ve restaurantlar mevcut.

Benim 4 günlük Varşova gözlemlerim bu kadar. İlla turistik olmasa da yolunuz bu sempatik şehre düşerse yazdıklarım size rehber olabilir.








Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...